8 Temmuz 2008 Salı

'Ruhumuzu Geride Bırakmak'

Ruhumuzu Geride Bırakmak

Geçenlerde okuduğum bir hikayede;Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyulur. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu kısa sürede yarılarlar. Aynı tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere otururlar ve öylece beklemeye başlarlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremezler.
Saatler sonra, yerliler yine kendi aralarında konuşup tekrar yola koyulurlar. Sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınağına gelirler. Arkeologlardan biri yaşlı rehbere sorar;“Hiç anlayamadım niye yolun ortasında oturup saatlerce yok yere bekledik?” Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık. Ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik.”

Anlamını yitirdiğimiz bu hayat içinde o kadar hızlı hareket ediyoruzki ruhumuzu hangi dağ başında bıraktığımızı bile hatırlamıyoruz.Arabanın en hızlısını istiyor, bilgisayarın en hızlısını kullanıyoruz.Fast-food ile karnımızı doyuruyoruz. Çok hızlı yaşıyoruz çook.

Sonuçta ne ailemize ne arkadaşımıza, nede kendimize yeterince zaman ayırmıyoruz.Bunun sonucunda sevgilerimiz dahil her şeyimiz yarım yamalak oluyor. Oysaki ruhumuzu beklesek ki bu farkındalığın yaşantılarımızın her zerresine sinmiş olması demektir.İşte o zaman bütün güzel şeylerin zaten bizi beklemekte olduğunu göreceğiz.

Zazen | Zen Meditasyonu

zazen nedir

Zazen oturarak yapılan ve Batı dillerine yanıltıcı bir biçimde “meditasyon” olarak çevrilen uygulamaya Zen dilinde verilen addır. Sankrit “dhyana” sözcüğünden geliyor bu sözcük… Gerçi Çin alfabesiyle yazılması sonucu “cahan’na”, Japon alfabesiyle yazılması sonucu “zenna” olarak söylenişinden kolay kolay tanınamayacak bir duruma gelmiş… Zen sözcüğü de buradan geliyor. Zenna’nın kısaltılmasından oluşmuş. Zazen de zenna’dan türetilmiş bir sözcük.

Dhyana ve zazen aslında pek de aynı şey olarak kabul edilemez. Dhyana daha çok zihnin bir nesne ya da konu üzerinde yoğunlaştırılması, konsantre edilmesidir. Böylece yargı yeteneği bir yana itilmiş, bilinç zihnin yoğunlaştırıldığı konu ya da nesne dışındaki düşüncelerden arıtılmış olur. Zazen’se zihni yoğunlaştırmak için zorlanmadan iç derinliğe ulaşıp oradan iç görü, sezgi (parajna) şefkat, sevecenlik (karuna) duygusunun doğal olarak kendiliğinden ortaya çıkmasına olanak sağlayan bir yöntemdir. (Zazen de sonunda doğal bir zihinsel yoğunlaşmaya konsantrasyona dönüşür ama iki uygulamanın arasındaki fark birinde doğal olarak oluşanın ötekinde zorlamayla elde edilmeye çalışılmasıdır.)

Düşünce dalgaları yatışıp da zihin sakinleşince tıpkı bulanık suda gözden kaybettiğimiz kıymetli bir inci tanesinin su durulup, saydamlaşınca gözükmesi gibi iç görü, sezgi (parajna) meydana çıkar, gözükür.

Gene de zazen’i çeşitli dhyana yol ve yöntemlerinden biri olarak sayabiliriz. Bu yol ve yöntemler ilk bakışta birbirlerinden çok değişik, çok ayrı gibi gözükse de uygulamayı sürdürüp belirli bir aşamaya da gelindi mi bu yolların birbirleriyle buluşup kesişmesi de doğaldır. Eğer derin yaratılışımızın, iç görü ve sezginin (parajna) ortaya çıkmasını engelleyen bağnazca bir inan yoksa ortada, belki başka dhyana yöntemleriyle bir yerlere varılabilir. Ama zazen doğal, zorlamasız bir yoldur. İnsan yaratılışına da zihnimizin yapısına da ters düşmez. Yolların kestirme ve tehlikesiz olanıdır.

Zazen yapınca iç görü ve sezginin (parajna) doğal olarak kendiliğinden ortaya çıkacağını söyledik. Ama belki buraya bir ekleme yapmak gerekli. Zazen öyle bütünüyle edilgen bir tutum da değil… İç görü ve sezgiyi (parajna) dünyanın en önemli şeyiymiş gibi, bütün varlığımızı ortaya koyarak aramazsak bulamayız. Demek ki zazen bir yandan da edilgenlik (pasiflik) içinde etkin (aktif) bir tutum.

Bir kere iç görü, sezgi (parajna) uyandı mı o zaman kalıpların arkasında saklanan boşluk kendi kendine meydana çıkar. Her şeyi, özü, esası boşluk (sunya) olan gerçek böylesiliğiyle (tahtaya) görmeye başlarız.

Günümüzde keşiş olsun olmasın Zen yolunu izleyen kimselerin bul yolda yol almak için yaptıkları başlıca uygulama, başlıca çalışma zazen yapmaktır. Hem Rinzai, hem Soto manastırlarında Zenyanlılar zamanlarının çoğunu zazen yapmakla geçiriyorlar. Rinzai manastırlarından zazen’e ek olarak yapılan bir uygulama var… Ustanın verdiği bilmecemsi bir soruya (koan) yanıt aramak ve belirli aralıklarla ustaya “sanzen” adı verilen kişisel görüşler yapmak.

T’ang soyu dönemi ustalarına bakarsanız, Hui-neng’den Lin chi’ye kadar hemen hepsi boş boş oturup zazen yapmanın yararsızlığına dokunduran, “Bağdaş kurup boş boş oturmakla Buda olunmaz” gibi ya ad bu etkide sözler söylemişler. Ama bugünkü Zen çalışması hemen hemen zazen yapmaktan ibaret.

Gene de T’ang dönemi ustalarının zazen yapmaya büsbütün karşı olduklarını da kabul etmek güç. Zazen’e karşıt gibi görünen görüşleri herhalde zazen yaparak belirli bir yere gelip de oratan öteye geçemeyenler, başka şeyler arayıp da iç görüyü, sezgiyi (parajna) bulamayanlar, zihinlerini kapatıp köreltenleri uyarmak, onları daha ileri atılımlara özendirmek içindi.

Kaldı ki T’ang soyu dönemi ustalarının eleştirdikleri zazen, bir amaç için, Buda’lığa erişmek için yapılan zazen’di.

Öyleyse ustaların önerilerini şöyle mi değerlendirmeli? Salt oturmak için oturmak, bir şey beklemeden, bir şey istemeden, bir amaç gütmeden zihnin rahatlayıp, sakinleşmesiyle yetinmek… Belki bu bile değil… Zihni başıboş kendi haline, oluruna bırakmaktan hoşluk, hoşnutluk duymak, Gene burada Taocu, bir şey yapmadan oluruna bırakmak zihne, doğaya güvenmek öğretisinin bir uygulamasıyla karşılaşmıyor muyuz?

Bir zen şiirinde söylendiği gibi:

Bir şey yapmadan sakin sakin otur,

Nasıl olsa bahar gelir, otlar da büyür.

Zazen yapmak doğal bir şeydir. Hayvanlar bunu yapıyor. Kurbağa meditasyon yapmasını iyi bildiği için, İyi bir meditasyoncu gibi saatlerce kıpırdamadan durur ama bir an bile çevresindeki yaşama karşı uyanıklığını yitirmez) çok daha sinirli yaratıklar olan kediler, köpekler hiç kıpırdamadan saatler boyu oturuyorlar. Gövdelerini de, sinirlerini de, zihinlerini de dinlendirip sakinleştiriyorlar. İlkel insanlar bunu yapıyor. Bütün ulusların köylüleri bunu yapıyor. Ama vaktin nakit olduğuna inandırılmış, huzursuz ve hırçın bir kent yaşa.ına kendilerini uydurmuş olanlar için bir çıkar ya da yarar beklemeden boş boş saatlerce oturmak düşünülemeyecek bir zaman mirasyediliği sayılabilir. Oysa böyle boş boş oturmaktan, hem sinirlerini hem zihinlerini dinlendirmekten asıl yararlanacak olanlar onlar… Bütün yaşam boyu hep çıkarlı, hep yararlı işler peşinde koşan, zamanı boşuna harcamaktan bir hastalık derecesinde korkan, yaşadıkları anı hiçbir zaman gelmeyecek bir geleceğe ipotek etmiş olan bu kimseler… Böyle kimseleri nasıl inandırabilirsiniz iç derinliklerini tanımanın, kendi zihinlerindeki tutarsızlıkları bulup çıkartmanın yeter bir yarar olduğuna.

Sakin sakin, boş boş oturunca zihin doğal olarak kendiliğinden sakinleşir, yatışır. Zihnin kendi kendine çalışmasına seyirci kalabilirsek, zihni ön yargılar, koşullanmış düşüncelerle kösteklemeye çalışmazsak zihne kendiliğinden gelen, bizim de seyircisi kaldığımız düşüncelerden bir zarar gelmez. Yeter ki onların akımına gerçekten seyirci kalabilmiş olalım. Zihin yavaş yavaş durulup, saydamlaşınca o zaman iç görüyü, sezgiyi (parajna) aradan tanıyıp seçme olanağı doğar. Bir kere (parajna) iç görü, sezgi ortaya çıktı mı olaylara, çevremize ölçmeden, bölmeden, sınıflamadan, sınırlamadan bakabiliriz. Gördüklerimizi soyut kavramlara bulaştırmadan gerçek böylesilikleriyle (tathata) görüp anlayabiliriz. İç suskunluk kazanılıp sözlü düşünce alışıklıkları aşıldı mı, düşünceden daha keskin, daha üstün bir duyarlıkla bakarız çevremize, gören, görülen ve görme işlemleri arasındaki ayrılık kalkar ortadan, üçü birbirinden ayrılmaz bir bütün olur. Zihinle zihin olmayan, benle ben olmayan arasındaki sınır kaybolur. Bilinç öylesine keskinleşir ki hiç böyle bir şey istemediğimiz, beklemediğimiz halde bir bakarsınız her şeyi bir anda ve bir arada bilincimize sığdırıvermişiz. Buraya bu noktaya da hiçbir amaç gütmeden hatta amaçsızlığa ulaşmak amacı bile gütmeden gelmişiz. İşte Samadhi denilen iç durum budur ya da böyle bir şey olmalı.

Zazen, her türlü düşünce, duygu ya da duyarlığın zihne girmesini engellemeye çalışmak değildir. Zaten böyle bir şey olabilir mi? Bir Zen şiirinde pek anlamlı bir biçimde dile getirildiği gibi;

Düşünmemek gene de düşünmektir.

Ben düşünmeyeceğim diye düşünmektir.

Bu da bir tür düşünmektir.

Düşünmek ya da düşünmemek.

Bu ikilemden nasıl çıkılmalı?

Bazı yoga uygulamalarında zihin bir mumun ışığına ya da burnun ucuna, bakarak yoğunlaştırılıp düğümlenmeye, böylece düşünce akımının zihne girmesi engellenmeye çalışılır. Ama Zen’in yolu bu değildir. Düşünce akımına olumlu olumsuz bir katkıda bulunmaktan kaçınarak seyirci kalmak… Bir yandan da zihinde olup bitenlerin sürekli bilincinde olmak, zihnin uyanıklığını, haberliliğini sürdürmek… Zen’in yolu bu…

Zen çalışmalarının eninde sonunda uyanma, aydınlanmayla sonuçlanması doğal… Ancak bunun için her şeyden önce her türlü sabırsızlığı, her türlü aceleyi ve beklemeyi bir yana bırakmalı. Beklemeden beklemeli. Eğer gerçek amaçsızlığa ulaştınız da işi de oluruna bıraktınızsa yarın ya da ilerideki zamanlarda değil de hemen şurada ve şu anda uyanıp aydınlanmamanız için bir neden kalmaz. Zen uygulaması yapan kimsenin uyanmak aydınlanmak gibi bir amacı varsa, o zaman şu anda değil de gelecek üzerine kurulmuş bir takım hayaller, umutlar üzerinde yaşıyor demektir. Oysa uyanma, aydınlanma en başta zaman boyutunda bir duyarlılıktır. Şimdiki zamana uymaktır, sürekli şimdi de yaşamayı başarmaktır. Uyanma, aydınlanma şurada şu andadır. O zaman da gelecek üzerine kurulmuş umutlar, hayallerle yapılan, bir amaçla yapılan Zen gerçek Zen değildir.

Zazen bize zihnimizi tanımak; asıl yaradılışımızı tanımak fırsatını verir. Bir kere insan zihnini derinlemesine tanıdı mı bir daha kaba düzeydeki eski durumuna geri dönmez. İç görü, sezgi (parajna), şefkat, sevecenlik duygusu (rakuna) uyandı mı gerçek özgürlüğe, bağımsızlığa götüren “kapısız kapıdan” geçtiniz demektir. Kendi yaratımız olan doğru eğri, haklı haksız, uygun uygunsuz gibi ön yargılar, düşünce kalıpları, kavramlar, ön seçimler, gökteki ayın parlaklığını görmemizi engelleyen bulutlar gibidir. Bir kere bulutlar sıyrıldı mı o zaman anlıyoruz ki ay bulutların arkasında da olsa hep vardı ve ışıklarını yaymaktan geri kalmıyordu

meditasyon ve zen ;


Sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anla.ına gelen terim, mistik anlamıyla, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükunet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme tekniklerine ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine, ait oldukları, Budizm (Hindistan), Taoizm (Çin), Bön (Tibet) ve Zen (Japonya) gibi inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar verilmiştir.


Başlıca iki çeşit meditasyon yöntemi vardır:



1- Konsantrasyon yöntemi:



Dikkatin tek bir noktada toplanmasına dayanır. Zihnin konsantre olduğu bu nokta, soyut bir düşünce, bir 'mandala', bir "yantra" (geometrik biçim), bir "koan" (yanıtı "evet" ya da "hayır" ile karşılanamayan bilmecemsi Zen soruları), bir "mantra" (ses, sözcük, cümle veya şarkı halinde), bir mum alevi, solunum kontrolü veya bir başka şey olabilir. Konsantre olunan şey hangi düşünce ya da hangi konuysa, dış uyaranlardan etkilenmemeyi becererek ve zihne girmeye çalışan konu harici fikirleri geri göndererek o konu üzerinde derin ve ayrıntılı bir biçimde ve zorlanmadan düşünmek söz konusudur. Fakat konuyla ilgili bilinmesi gerekli noktalar varsa, bunların zihinde biçimlenmesine izin verilir. Böylece tek konudan ilham alınarak yeni şeyler öğrenilebilir. Düşünce kendi konusunun dışına kaçmak eğilimini gösterir göstermez, müdahale edilerek, sükunetle, ilk konuya yeniden dönülür. Esas olan, konuyla ilgili yeni sezgileri alabilmek, henüz bilinmeyen hakikat ve kavramların zihin alanında yer bulabilmelerini sağlamaktır.

Ayrıca, kimilerine göre, bazı mantralar ses titreşimleri yoluyla yaratılan birtakım tesirlerle de meditasyoncuya yararlı olurlar. Mantralar dinlere göre ve bir üstadın öğrencisi hakkındaki belirlemelerine göre değişirler. Meditasyoncu, düşünürken aklına başka şeyler gelirse, sükunetle mantrasını tekrarlar ve ana konuya geri döner. Kısaca, mantra bir anahtar gibi kullanılır.

2- "Bilinç ayrışması"



ikinci yöntem ise, ne olup bittiğini tarafsız bir gözlemle izleme yöntemi olarak ifade edilebilir. Bu yöntemin en tanınmış biçimi Zen'deki "zazen" biçimidir. Bu ikinci yöntemin Uzakdoğu'da kullanılan bir başka biçimi de şöyle açıklanır: Önceden kararlaştırılmış, konsantre olunacak bir konu yoktur, zihnin düşüncesiz kalması, boş tutulması gerekir. Meditasyon ilerledikçe zihni boş tutabilme süresi uzar. Bu boşluk anında zihne ilham gelmesi söz konusu olur. Zihne ilham tarzında dolan tesir tekâmül düzeyi yüksek varlıklardan gelir. Zihnin sükunetle boş bırakılmasının amacı içte sezgisel olarak beliren bu tesirlere yer ayırmaktır. Böyle sezgiler insana diğer zamanlarda da gelmekle birlikte, meditasyon halinde daha kolay, daha açık, daha güçlü ve daha orijinal haliyle gelirler. Fakat zihni boş tutmaya dayalı yöntemin yeterince bilgi ve görgüye sahip olmadan yapılması 'obsesyon' gibi büyük bir tehlikeyi davet eder.

Meditasyon günümüzde hemen hemen her ülkede uygulanmaktaysa da kökeni ve en yaygın uygulandığı yer Doğudur. Doğuda özellikle mistisizm bünyesinde yer alan meditasyona kimileri mistik meditasyon adını verirler. Doğudaki mistik meditasyon genellikle inzivaya çekilmenin, çileciliğin, sıkı perhiz gibi sert disiplin uygulamalarının bulunduğu ortamlarda söz konusu olup, uzun süren periyotlar halinde yapılırken, Batıda meditasyon günlük yaşamın bir parçası olarak ele alınır ve günde bir ya da iki kez, yaklaşık yarımşar saatlik süreyle yapılır

Batılı, meditasyonu genellikle şifa, streslerden kurtulma, rahatlama, yaratıcılık, başarı, psişik güçlerini geliştirme, ilişki, kendine güven duyma gibi amaçlarla yapmaktadır. Meditasyonun Batıdaki biçimi Hinduizm ve Budizm kökenli tekniklerden türetilmiş olup Batıda 1960'lardan itibaren popülerlik kazanmıştır.

Budist meditasyon üçlü bir eğitim sistemi içerir: Arınma ("sila"), konsantrasyon ("samadhi") ve idrak etme ("punna"). Öğrenci, işe arınmayla başlar; sıkı bir çileci disiplini izler ve ardından, duyumsal algılarının az çok farkında olmasına rağmen, dış uyaranların düşüncesini etkilemesine izin vermeme becerisini öğrenir ki, bu beceriyi kazanabilmiş olmaya "zihinsel olgunluk" ("sati") denir.

Taoist meditasyonda solunum kontrolüne önem verilir ve meditasyon birtakım aşamalara erişebilme ustalığı olarak kabul edilir. En ileri aşama, soluk alıp vermenin söz konusu olmadığı, "cenin solunumu" denilen aşamadır. Bu noktada nabız durur ve meditasyoncu Taoist meditasyonun en aydınlık biçimi ve son hedefi olduğu belirtilen "Büyük Sükunet" haliyle şuuru "aşar".

Tibet'in spiritüel eğitim yolunda, meditasyon, algılayarak bilgi edinme (okuma, çalışma ve okunanları dinleme), 'kontamplasyon' ve meditasyon biçiminde üç adımlı bir sistemin üçüncü adımını oluşturur. Öğrenci çaba harcayarak bilgi edindikten sonra, öğrendikleri hakkında kontamplasyon yapar ve bunlardan çıkardığı özetleri (ilke ve yasalarla ilgili öz bilgileri) şuuruna aktarır. Yani önce çaba harcayarak bilgiyi öğrenme, sonra kontamplantasyonla bilgiyi gözlemleme ve inceleme ve nihayet bunları "odaklayarak özümleme" şeklinde üç aşamalı bir spiritüel öğrenim söz konusudur.

Zen meditasyonunda ise amaç, insanın, ruhsal deneyimlerle, öz varlığına ve yüksek şuuruna ulaşmasını sağlamaktır. Zen meditasyonunda konsantrasyon objesi, kimi zaman, "koan" denilen, yanıtı aranan, şiir biçimindeki bilmecelerdir.
Meditasyon uygulamalarına çeşitli biçimlerde, sufilik ve Musevilik'te de rastlanır. "Transandantal Meditasyon" (TM) denilen sistem ise, Hintli Maharishi Mahesh Yogi tarafından geliştirilmiş, dünyaya tanıtılmış, kişisel mantra’ların kullanıldığı bir meditasyon sistemidir. 1960'lı ve 70'li yıllarda Batıda geniş bir izleyici kitlesi edinmiştir.

Zen üzerine incelemelerde bulunmuş mistisizm araştırmacılarına göre, Zen öğretisi ve uygulamaları, yoğun bir meditasyon döneminden sonra, insanın kendi varlığının doğasına ulaşmasını, yani dünya çamuruna bulanmamış ve cahillik içinde olmayan varlığına, bir başka deyişle yüksek şuuruna ulaşmasını amaçlar ki, ulaşma anındaki idrak haline uyanma ya da aydınlanma ("kensho, satori") denir.



Budizm ekolleriyle kıyaslandığında, bu ekoller ile zen arasındaki önemli farklar şunlardır

1-Zen, aydınlanma deneyimine en çok öncelik veren yoldur.
2-Zen öğretisine göre, aydınlanmaya ulaşma yolunda dinsel ayin yapmak biryarar sağlamaz.
3- Zen öğretisine göre, aydınlanmaya ulaşma yolunda, herhangi bir öğretinin salt teorik düzeyde öğrenilmesi yarar sağlamaz. Zen öğretisinde, nefiste uygulanmamış, şuurda iz bırakmamış teorik bilgiye bilgi denmez. Yani teorik bilgi, ruhta iz bıraktığı takdirde gerçek bir bilgi olur.



Mistisizm araştırmacılarına göre, Sufilikte uygulanan tekniklerin (zihni boşaltma, imaj öldürme, nefsaniyete ait zararlı unsurları ortadan kaldırma vb.) hepsi Zen’de mevcuttur.



Sözcüklere Zen'in karakteristik özellikleri kısaca şu dört prensipte özetlenir:

1-Kutsal metinlerin dogmatizmi dışında özel bir aktarım;
2-bağımlı kalmama;
3- İnsanın kendi ruhuna doğru, doğrudan yönelmesi;
4- İnsanın kendi doğasını, öz varlığını gözlemlemesi (kontamplasyon) ve buddha (müteal realite) halini gerçekleştirmesi.

Zen'in amacı olan "aydınlanma" hali, insanın kendi varlığının doğasını aniden "uyanarak" idrak etmesi olarak tanımlanır. Bu, kişinin bir kurtarıcıyla veya ibadetle elde edemeyeceği, kendi çabasıyla elde edebileceği bir haldir. Zen öğretmeni ("roshi") bir mürşit değil, yalnızca bir kılavuzdur, yol gösterir. Aydınlanma şuurun iç âleme yönelmesiyle elde edilebilir; anahtar, meditasyondur. Bir başka deyişle, aydınlanma "kalp gözü"nün açılmasıdır; kişi öyle bir bakış açısı kazanır ki, kendi doğasını idrak eder saf varlığına, yüksek şuuruna ulaşır ve 'düalite'nin ötesine taşar. Bir Zen öğretmenine göre "hangi dinden olursa olsun ve adları ne olursa olsun, gerçek bilge, ermiş ve peygamberler, bu hali elde etmiş varlıklardır."

Zazen: Özellikle "soto" ekolü izleyicilerinin tekniği olup, Zen meditasyonunun temelini oluşturur. Sözcük anlamı "oturarak meditasyon"dur. Zazen, uyanmaya ve aydınlanmaya ulaşmada en kısa, fakat en zor olan yoldur. Bir tür içe dalma (murakabe) tekniği olan zazen için Zen izleyicileri, "Zazen, aslında, cahillik ("avidya") içinde yaşayan insanın kurtuluşa ulaşmasını sağlayan bir yöntem değildir; zazende, kısaca, her insanın içinde her an mevcut olan mükemmelliğin somut hale getirilmesi söz konusudur" derler. Zazen meditasyonunda, meditasyoncu 'lotüs oturuşu' biçiminde oturur, gözleri hafifçe aralıktır. Zihin, düşüncelerden boşaltılır ve tek noktaya konsantrasyon haline ('samadhi') getirilir. Bunu sağlama yollarından biri nefes sayımı-kontrolüdür. Öğrencinin gerek fanteziler, rasgele düşünceler biçimindeki hülyalarını ve kuruntularını, gerekse bedensel-maddi etkenlerin ürünü olan birtakım fantezi benzeri düşler, sesler ve algılardan oluşan "gizemli vizyonlar"ı ("makyo") yenebilmesi gerekir. Makyo, Budist meditasyonda "visuddhi magga" denilen sahte-nirvana gibi, bir sahte-satori biçimidir (kişinin aydınlanmaya ulaştığını sanmasına yol açan birtakım vizyonlar görmesi). Makyo, öğrencide bir gelişmenin, bir ilerlemenin olduğunu göstermekle birlikte, ortaya çıktıkları an, üzerinde durmaksızın zihinden atılması, terk edilmesi gereken şeylerdir. Aşırı heyecanlar, zihnin kişisel sorunlarla meşgul olması, kişinin kendinden kuşkulanması ve uzun süre oturmuş olmaktan kaynaklanan ağrı sızılar da bir başka makyo biçimini oluştururlar.
Koan kullanımı: Bu teknik, "koan" denilen, "bakarsın göremezsin, dinlersin işitemezsin, kullanırsın tükenmez" gibi şiir biçimli çeşitli bilmecelerle (muamma) soru-yanıt diyaloguna dayanır. Zen öğretmenlerinin kullandığı soru-yanıtlı öğretme yönteminde (mondo), öğrenci sorulan koan üzerinde, ani bir aydınlanmayla yanıtı bulana kadar, bazen aylarca 'kontamplasyon' ve 'meditasyon' yapar (bir koan hakkında danışmaların söz konusu olduğu zazene "sanzen" denir).

Koanlar, öz ve derin bilgilerin ya da hakikatlerin öğrenilmesine aracılık eder. Bir Zen izleyicisinin ifadesiyle bu akıl ve akıl-dışı arasındaki ayrılığın aşılması olan, ani sezgisel aydınlanmalara ve içerideki buddha'nın (müteal realite) keşfine öncülük eder. Zen izleyicisi, bu şekilde, bir anda parlayıp sönen bir alev ya da aniden çakıp kaybolan bir şimşeği andıran ani ve kesikli idrakleşmelerle hedefine doğru ilerler.

Tantrik Meditasyonu

Hinduizm ve Budist inançlar hızla batıya yayılırken, binlerce yıllık bir biyolojik ama aynı zamanda da ruhsal bir aşk öğretisini de yanında getirdiler. Tantra veya Tantrik Yoga hem bedensel bir eğitim, hem de kutsal seks ritüelidir. Tantra´nın temelinde, evrensel seks ve orgazmik bütünleşme vardır. Amaç ve yöntemler çok çeşitli olmakla beraber, amaç tektir; kozmik birliktelik ve sınırsız orgazm...

Tantra, beraber olmak, bütünleşmek anlamındadır. Bir sistemi çağrıştırır ve bu sistem Hindu bir yoga sistemidir, aynı zamanda da erkeksi ve kadınsı prensiplerin bütünleştirilmesi anlamındadır. Pratik olarak, seksüel eylemin ya da yaşamın yavaşlatılmış hali veya orgazmik amacı olmadan yerine bir tür mistik deneyimin getirildiği yöntem olarak düşünülebilir. Hinduist Tantra´nın kökenlerinde Tibet Budizm´i bulunabilir ama versiyon değişiktir. Tantra, sözcük anlamda mistik seksüel birlik veya mastürbasyon ya da ruhsal vecd deneyimi anla.ına gelir. Batıdaki uygulamalar, 19. Yüzyıl´da başlar ve bilindiği kadarıyla raslantısal ve de bireysel girişimlerin sonucudur. Alice Bunker Stockham´ın Hindistan´da Tantra´yı araştırması, başlangıç olarak düşünülebilir. Her Tantracı, kendince bir tanımlama getirmiştir; "Erkeksi Ilımlılık", "En İyi Yol", "Karezza", "Antik Gizem", "Zug..ent´ın Keşfi" veya "İhtişam" gibi... Dinsel içeriğe rağmen modern dünyanın çeşitli ülkelerinde seksüel bir olay olarak tanımlanmasının nedeni sosyo-kültüreldir, temelde insan bedeniyle ilgili bazı nörolojik ilişkiler bulunabilir, amaç veya sonuç seksüel eşin kişiliğinin fiziksel ve ruhsal olarak çözümlenmesi veya tam olarak tanımlanmasıdır.

Tantrik bir örnek

Bu yaklaşım veya kabulün etkisiyle Tantra´yı Hinduizm´in dışında uygulayanlar ortaya çıkmış yani mistik içeriği dışlanmıştır. Tantra ile ilgilenen batılılar, orgazm kavra.ına yönelmişler ve amaç olarak orgazmı bastırmayı, engellemeyi ya da olabildiğince geciktirmeyi seçmişlerdir. Temeldeki anatomik ve mistik olmayan tantra teknikleri öncelikle merak edilmekte ve öğrenilmektedir. Örneğin bir kadın ilk kez 48 yaşında Tantra´yı duyar ve birşeyler okur, ilgilenmiştir ama bir eşe ihtiyacı vardır. Bu arayışın içinde mistisizm olmadığı için, olay kısa zamanda seksüel bir ilişkiye dönüşür, farklılık sadece estetiğin öncelik taşıması ve ille de hemen orgazm peşinde koşulmamasıdır. Bir tantracı anlatıyor; "1977´de bir kadın arkadaşım tantrayı denemek istedi, aramızda duygusal bir geçmiş yoktu sadece arkadaşça bir sempati vardı, ne yapabileceğimizi uzun uzun tartıştık sonra olayı görünüşte temelinde çok önemli olmayan biyolojik bir eylemin yer aldığı ruhsal bir deney olarak kabul ettik. Ama sıradan bir eylem değildi, kabulün içten olması gerekliydi, o zaman yararlı ve geçerli olacaktı. Öte yandan, işin bir de aksi yönü vardı; tantrik deney başka yani bu konuyla ilgisi olmayan bir eşle yapılamıyordu, bu da kısıtlanma anlamındaydı. Yaşadığımız deney olağanüstüydü ve yeterince uyum sağlayabildiğimiz için yaşamımızı değiştirdi. Bu arada, aramızdaki uyum sayesinde yepyeni şeyler keşfettik, bunlar yazılı şeyler değildiler. Okuduğumuz kitaplarda anlatılanlar ise, temel biyolojik ve ruhsal gerçeklerin sosyo kültürel cilalanmış halleriydiler."

Beyindeki dört merkez

Çarpıtılmış gerçek neydi? Araştırmacı John C. Lilly, 1950´lerde maymunlarla deneyler yapmış (Daha sonra yunusların beyinlerini inceledi), "The Center of the Cyclone" adlı kitabında beyindeki dört merkezden sez ediyor ve bunları bir sıraya diziyordu. Erkek maymunlar seksüel tepkilerini kontrol edebiliyor, ereksiyonu ve boşalmayı geciktirebiliyorlardı. Dişilerde kontrol yetisi daha da belirgindi ve iki türde de mekanizma aynıydı. Lilly´nin bulduğu beyindeki ilk sinirsel merkez uyanmayı yani ereksiyonu, ikinci merkez kasların genişleyip daralmasını yani boşalma ya da fışkırmayı, üçüncü merkez orgazmın kendisini yani doruğa ulaşma duygusunu kontrol etmekte. Dördüncü merkez ise "Ana Kontrol" yani uyarıcı merkezdi, diğer üçünü kontrol ediyor, sırasıyla da ereksiyon, boşalma ve orgazmı bilinen sırada uyarıyor. Beyindeki dört merkezin keşfi bilinç aracılığı ve öğrenme kontroluyla giriş merkezinin yani Ana Kontrol´a ulaşılarak merkezlerden birisinin ayrıca kontrol edilebileceğini yani sıralı aşamalardan ayrılabileceğini gösterdi. Böylece, ereksiyon yani kan dolaşım sistemi, boşaltım yani kas sistemi veya orgazm yani sinirsel sistem birbirlerinden bağımsız olabiliyorlardı. Ana Kontrol´un yani Dördüncü Merkez´in bütünlüğü sağlama yani geleneksel sırayı sağlama işlevinin belli bir zamanda durdurulması kendiliğinden de olmaktadır (yani bunun için daima bilinçli irade gerekli değildir) örneğin ereksiyon gerçekleşebilir ama orgazma ulaşılmaz veya istenmeden boşalım gerçekleşebilir ya da tatmin olunamayan bir orgazma ulaşılır yani zevkin algı düzeyi düşüktür. Tantra bu merkezlerin veya dört olayın nasıl kontrol edilebileceğini öğretir, orgazm deneyimi yalancı veya yetersiz olmadan normal biyolojik düzenin ötesinde uzatılabilir, bu bir zorlama veya aldanma değildir, öyle sanılsa bile yetersiz 25 orgazmın toplamından fazladır. Böylece tantra pratiğinin bir anlamda biyofeedback bir alıştırma olduğu anlaşılır. Dikkat edildiğinde farklı bir şeyin çalıştığı anlaşılır çünkü iradi kas kontrolu güncel yaşamımızda normal olarak varolan birşey değildir. Acaba konunun ruhsallık tarafı nereden gelmektedir? Bildiğimiz kadarıyla söz konusu olan şey, bizlerin nörolojik iletişim yanımızdır. İnsanoğlu doğal olarak metafizik dünyanın deneyimlerine göre donatılmıştır. Çağlar boyunca ruhsal alanı anlamak için kullanılan eski tekniklerde, daima tekrarlamalar (dualar, ilahiler, şarkılar, danslar) vardır, bu şekilde bireysel düşünce kozmik güçlerle meşguldur veya konsantredir. Ama bu yol ruhsal mutluluğu elde etmenin tek yolu değildir, aynı şeyi dinsel otoriteler de iddia ederler. Yine de birçok insan için tantrik yol yeterlidir.

Tantra´da önemli olan şey eşinizle yapacağınız seksüel barıştır. Öğretinin temelinde seksin bir savaş olmadığı, kesin bir anlaşma olduğu bilgisi vardır. Dinsel içeriği olmayan Tantra´da orgazmik ödül yoktur, yerine orgazmdan tümüyle sakınmak vardır. Bir erkeğin kundalini enerjisinin yumurtalıklarından fırlayarak beynine ulaştığına ve yine içeriye emilerek ziyan edilmemesi gerektiğine inanılır. Bir ayda kaç kez orgazm olunması, kadında veya erkekte kişiliğe bağlıdır, bu enerjinin kullanılması veya dışarı atılmaması tantrik bir tercihtir. Burada bazı tantracılar çok uzun zaman aralarındaki dev orgazmlara yönlenirler. Şunu bilin ki bu teknikler mistik ya da değil muhteşem bir seks için reçete değildirler. Bunlar ruhsal algının artması ve duyuların keskinleşmesini sağlarlar ve bunu muhakkak yaşarsınız. Söz konusu ruhsal algıların şekillenmesi ve gelişmeleri çeşitli doğu dinlerin ve majikal örgütlerin temelinde yer alır. Geleneksel Tantra pratikleri, beş kutsal yiyeceğin yenmesi, kundalini enerjisinin şakralara ulaşması, mavi ışığı görebilmek ve ötesinin yanısıra allegorik, dinsel, simyasal veya simgesel objelerin geçerlilikleri ve kullanımları bireysel veya örgütsel tercihlere bağlıdır, gelişmesi ise iradeye ve yeteneğe göredir. Eğer kalp şakrasının sadece kasdan oluşmuş bir pompa olmadığını anlayabilirseniz, kalbinizdeki kundalini enerjisini görebilirsiniz sonra bazen birşey olur ve o zaman kalbinize bir isim yazılır. Eğer tanrı Şiva´nın ve tanrıça Durga´nın güncel yaşa.ınızdan ve kültürel birikiminizden uzak ve karmaşık olduğunu düşünüyorsanız, zamanınızı onların isimlerini öğrenmeye veya heykellerini tanımaya ya da mitlerini öğrenmeye harcamayın. İsimsizlik veya tanımak, lotüs oturuşu yapabilmek veya yapamamak sizin veya eşinizin ilahi bir alana girmeniz için önemli değildir. Sadece hazır olun ve isteyin; Tantra gerekeni yapacaktır.

Bir eş yaratmak

Dinsel olmayan ruhsal seks anlayışı, 19. Yüzyıl´da ABD´de Dr. Alice Bunker Stockham tarafından popülize edildi. Ruhsal duyguların serbest bırakılması ve gelişmesi amaçlanarak, dinsel bağlamda kitlenmelere veya gömülmelere karşı çıkıldı. "Karezza" adlı tekniği uygulayan kişi eşinin gözlerinin içine bakıyor ve sadece tüm evrensel canlılar arasındaki seksüel birliği düşünüyor, uyanışı büyüyor ve çiftleşmenin ötesine geçilerek eşin gözlerinde tüm dünya ve kozmos görülüyor. Bu durumda kendinizi bir tür "manyetik okyanus" içinde bulabilirsiniz, size evrenin bir parçası olduğunuzu hatırlatan birşeyi hissedersiniz, bu bütünleşmeye eşlik eden seksüel deneyim yaşamın kendisidir. Eğer bir eşiniz yoksa, yapılacak şey bir eş çağırmaktır. Tibet Tantra pratiklerinde imajinatif sevgili bir "tulpa" olarak çağrılır. Tulpa´nızı ne olursa olsun, çok güzel veya seksi olarak düşlemeyin, sadece kendinize uygun tulpayı düşleyin, o size gereken kişi olacak yani öyle biri olarak yaşa.ınızda belirecektir. Eğer bir ilişki içindeyseniz ve Tantra ile ilgileniyorsanız, eşinize konuyu ihtiyatla açın çünkü eşiniz sizin normal seksi sevmediğinizi sanabilir veya seksüel yönden yetersiz görüldüğünü düşünebilir. Ya da eşinizin romantizmi farklıdır, biyolojik temele dayanan ruhsallıktan hoşlanmayabilir ve tartışabilir. Anlatın, öğrendiklerinizi öğretmeye çalışın ve normal seks yaşa.ınızda küçük değişimler yaratarak, alıştırın. Ötesi yine Tantra´ya kalacaktır.

Çok sorulan Tantra soruları:

Soru: Kama Sutra nedir? Eski bir evlilik öğretisine benziyor, Tantra ile ilişkisi var mı?

Cevap: Kama Sutra eski moda bir kendin yap kitabıdır. Yerel kültürün inançlarıyla doludur, kadının statüsüne, evlilik kurumuna, çocuklara hatta evcil hayvanlara önem verir. 19. Yüzyıl´da batı kültürünü etkilemiş, egzotik bir seks türü olarak tanımlanmıştır. İçinde seksüel metafiziğe yer verilmez, hatta sıradan bir Amerikan porno kitabına benzetilebilir.

Soru: Tantra, sadece pratikle elde edilebilir mi?

Cevap: Hayır, bu kadar sıradan değil. Erkek orgazmının kontrolu dışarda kalmak şartıyla, Tantrik Yoga´nın tüm dalları ve Tantra benzeri Hindu olmayan seksüel-ruhsal pratikler benzerler, göz göze bakışmak temeldir. Bazı nefes kontrol teknikleri geneldir, yoganın bir kısmında bu olay zaten kendiliğinden oluşur. Ortak anahtar nörölojik temelde orgazm kontroludur. Tantrik Yoga´nın bazı dallarında ve bazı Tantra benzeri Hindu olmayan tekniklerde ek olarak kadın orgazmının kontroluna öncelik verilir. Bazen de, omurgaya ve vücuttaki bazı enerji noktalarına yani şakralara yükselen eterik enerjilere önem verilir. Kültürel tabulara karşı çıkıldığı da görülür, doğal beslenmeyi veya doğal sosyal ya da aile yaşa.ını reddeden ekoller de vardır. Hatta karışık cinsle seksüel ilişkilere giren, monogamiyi tercih eden ve bekarlığı kutsal sayanlar vardır. Bu tür yaklaşımlarda seksüel tanrıçalara tapınma da görülür, yöntem olarak seksüel eş tanrıçanın yaşayan enkarnasyonu kabul edilir, bu inanç türünde ruhsal seks pratikleri salt seks amaçlı değildir. Kısacası Tantra iyi öğrenilmeli ve benzerlerinden ayrılmalıdır.

Soru: Tantra´nın etkileri ve amaçları nedir? En azından ne gibi etkiyle karşılaşılır?

Cevap: Tüm tekniklerde farklı amaçlar vardır. Bu yelpaze, bir tanrıya tapınmaktan, seksüel zevke kadar yayılır. Bu bir tercihtir ve siz seçersiniz.

Soru: Nerede öğrenilir?

Cevap: Eski kitaplardan, bedenimizden ve sevgilimizden. Ayrıca batıda özel kurslar veriliyor. Çalışın, arayın ve bulun, dogmalardan kopun, kurtulun. Bu konuda uzman olduğunu iddia eden sayısız sahtekar vardır, astroloji, tarot ve maji alanlarında olduğu gibi... En iyi yol okumaktır...

Buyruuuun; Groushankar meditasyonu

Groushankar meditasyonu üçüncügöz çakrasını aktive eder.

İlk aşama: 15 dk.

Gözler kapalı ve sırt dik olarak rahat bir pozisyonda oturun. Burundan derin nefes alarak ciğerlerinizi tamamen havayla doldurun. Nefesinizi tutabildiğiniz kadar uzun süre ciğerlerinizde tutun ve sonra da çok sakin ve yavaş bir şekilde vermeye başlayın. Ciğerlerinizi tekrar hava ile doldurmaya başlamadan önce de kalabildiğiniz kadar çiğerlerinizi havasız tutun. Bu nefes döngüsünü ilk aşama boyunca tekrar edin.

İkinci aşama: 15 dk.

Normal nefesinize dönün. Bedeninizi sabit tutarak, hareket ettirmeden çok yumuşak bir şekilde gözler rahat bir şekilde yanmakta olan muma bakın

Üçüncü aşama: 15 dk.

Gözler kapalı ayağa kalkın ve bedeninize rahat olması ve duyarlı hale gelmesi için izin verin. Bedeninizi normaldeki kontrolden farklı olarak bazı zor farkedilen enerjilerin bedeninizi hareket ettirdiğini hissetmeye başlayacaksınız. Latihan adı verilen bu olayın gerçekleşmesine izin verin. Siz hareketi yapmayın; bırakın hareket kendiliğinden yumuşak, zarif bir biçimde gerçekleşsin,

Son aşama: 15 dk.

Yere kapalı gözlerle uzanın, sesiz ve hareketsiz kalın.

6 Temmuz 2008 Pazar

Feng shui sözlüğü

CHEN - I Ching'deki altmış dört altıgeni oluşturan sekiz trigramdan biridir, düz bir yang çizgisinin üzerinde yer alan iki kesikli yin çizgisiyle temsil edilir. Karar almayı simgeler, ayrıca sağlık ve aile işlerini de yönetir.

CH'İ - Saf enerji, yaşayan her varlığın içindeki evrensel yaşam gücüdür. Feng shui'de ejderhanın soluğu olarak kabul edilir. Ch'i enerjisi bu enerjinin varlığıyla çevrili biçimde yaşayacak kadar talihli olan insanlara şans ve mutluluk getirir. Ch'i hareket edecek özgürlüğe sahip olmalıdır; yoksa durgunlaşır ve iyi şans dağılır gider. Rüzgârlı mekânlarda Ch'i kolayca dağılacağından rüzgâr alan bölgeler feng shui açısından elverişli yerler değildir.

CHİEN - Sekiz trigramdan biridir ve üç düz yang çizgisiyle temsil edilir. Hareket, enerji ve dayanıklılık simgesidir. Kılavuzları ve öbür gerekli insanları temsil eder.

PUSULA EKOLÜ - Feng shui'de iki ana ekol vardır. Form Ekolü ve Pusula Ekolü. Pusula Ekolü pa-kua'yı, I Ching'in sekiz trigramını ve Çin astrolojisini kullanarak hesaplamalarını yapar. Konuya Form Ekolü'nden daha teknik bir yaklaşımı vardır. Bugün feng shui uygulayıcıları bu iki ekolün ilkelerini bir arada kullanırlar.

DOĞUM DÖNGÜSÜ - Çin astrolojisinin beş elementi üç farklı döngü yaratırlar. Doğum döngüsü olumlu ve üretken döngü olup her element kendinden sonra gelenin yaratılmasına katkıda bulunur. Döngü şöyledir: ateş, toprak, metal, su, ahşap. Sonra yeniden ateşle başlar. Ateş toprağı üretir. Toprak metali, metal sıvılaşarak suyu simgeler. Su ahşabı besler ve sonunda ahşap yanarak ateşi üretir.

YOK OLUŞ DÖNGÜSÜ - Çin astrolojisinin beş elementi her birinin kendinden sonra gelen elementi bastırıp yok ettiği bir yıkım döngüsü oluştururlar. Bu düzenlemeye göre ateş metali eritir. Metal ahşabı yok eder. Ahşap toprağın gücünü soğurur ve toprak da suyun önünü keser. Su ateşi söndürür.

İNDİRGENME DÖNGÜSÜ - Çin astrolojisinin beş elementi Yok Oluş Döngüsü'nün kötü sonuçlarına çare olabilecek bir döngü biçiminde düzenlenebilirler. İndirgenme Döngüsü'nde ateş ahşabı yakar. Ahşap suyu emer. Su metali paslandırır. Metal de topraktan gelir. Son olarak da toprak ateşi söndürür. İndirgenme döngüsü bu elementlerin güçlerini indirgemekte kullanılır. Birisi çok fazla ateşse örneğin biraz toprak ekleyerek bu potansiyel olarak olumsuz elementin etkileri indirgenebilir.

EJDERHA - Çin'deki en dikkat çeken mitolojik hayvandır. Feng shui üzerindeki etkisinin ölçüsü yoktur ve konu hakkında tüm eski metinlerde sözü geçer. Yang Yun Sang 9. yüzyılda yazdığı bir üçlemede ejderhanın nasıl kullanılacağından ayrıntılarıyla söz etmiştir. Feng shui'de uygun olan ve olmayan alanlar ejderha simgesi kullanılarak açıklanır. Form ekolünün açıklamalarına göre, ejderhanın bulunduğu her yerde bir de beyaz kaplan olmalıdır. Ejderhalar tepelerde ve dağlarda bulunur ve arazi, bitki örtüsü, havanın yumuşaklığı incelenerek keşfedilir. Ejderhalar düz arazilerde ya da dik tepelerde bulunmaz.

DOĞUNUN DÖRT EVİ - Pa-kua'nın sekiz kenarından türemiştir. Dört doğu evi varsa dört de batı evi vardır. Doğu evleri Li, K'an, Chen, ve Sun'dur. Evinizin güneye bakan bir arka kapısı varsa bir Li evi demektir ve elementi de ateştir. Dört Doğu Evi'ni şöyle özetleyebiliriz:



FENG SHUİ - Sözcük anlamı 'rüzgâr ve su'dur. Yerküreyle uyum içinde yaşama sanatı ve pratiği anlamına gelir. Feng shui inanışına göre yaşamak ve çalışmak için doğru yeri seçerseniz yaşamınız neşe ve bollukla dolar. Yerkürenin rüzgârları ve sularıyla uyum içinde yaşamak kendimize mutlu, olumlu yaşamlar yaratmak anlamına gelir. Feng shui'nin binyıllar öncesine dayanan bir tarihi vardır. Genel olarak yalnızca Doğu'da uygulanmış, Batı'da batıl inanç muamelesi görmüştür. 20. yüzyılda dünyada yayılmıştır ve şu anda tarihinde en popüler olduğu dönemi yaşamaktadır.

BEŞ ELEMENT - Feng shui'de Çin astrolojisinin beş elementini kullanırız: ateş, toprak, su, metal ve ahşap. Her elementin kendi enerjisi farklıdır ve bir arada kullanılmaları feng shui açısından önemlidir. Bu farklı elementler ya Doğum Döngüsü'ndeki gibi uyum içindedirler ya da öbür elementlerle çatışırlar.

UÇAN YILDIZ - Uçan Yıldız sistemi, feng shui sistematiği içinde bir yapı inşa etmek için verili bir dönem aralığında uygun olan ya da olmayan zamanları belirlemeye yarar. Böylece önümüzdeki zaman parçacığının trendlerini belirleyerek uygun davranış biçimine karar verebiliriz.

FORM EKOLÜ - Feng shui'de iki belli başlı ekol vardır: Pusula Ekolü ve Form Ekolü. Form Ekolü farklı alanlara bakarak Ch'i enerjisinin miktarını ve kalitesini belirlemeye temellenmiş çalışmalar yapar. İyi bir arazide hem yeşil ejderha hem de beyaz kaplan olmalıdır. Bunun sonucu olarak bu ekolde önemli olan, tepelerin, dağların akarsı ve ırmakların biçimi ve yönüdür.

LUO-PAN - Feng shui'nin Pusula Ekolü uygulamalarında yönleri belirlemek için kullanılır. Feng shui'de kullanılan bilgilen içeren halkaların çevrelediği bir pusuladır. Her şey kare bir taban üzerine yerleştirilmiştir. Kare tabanın kenarı bina duvarıyla bir hizaya getirilerek pusula'dan doğru yönler belirlenir.

I CHİNG - l Ching 'Değişimler Kitabı' anlamına gelir ve Hsialı Wu tarafından kaleme alınmış ya da derlenmiş Çin'in en eski kitabı olup, İ.Ö. 3322 yılında yazılmıştır. Çin kültürü ve uygarlığı üzerinde derin etkileri vardır. Tarih boyunca bilim adamları, imparator ve generaller önemli bir karar vermeden önce bu kitaba başvurmuşlardır. Chin Shih-Huang tüm kitapların yakılması emrini verdiğinde (İ.Ö. 215) bir tek I Ching'i istisna tutmuştur. Çünkü bu kitabın kılavuzluğu olmadan o ve danışmanları ülkeyi yönetemezlerdi.

I Ching, altıgenler olarak bilinen altmış dört simgeden oluşan bir kehanet kitabıdır. Her altıgen kesikli ya da düz altı çizgiden oluşur. Demek ki tam altmış dört olası kombinasyonun varlığından söz edilebilir. Altıgenler biri ötekinin üstünde duran ikişer trigramdan oluşur; hem meditasyon hem de kehanet için kullanılırlar.

K'AN - Sekiz trigramdan biri olup iki kesikli yin çizgisi arasındaki bir düz yang çizgisiyle temsil edilir. Sırları ve el sanatlarını simgeler. Kariyer ve fırsatları yönlendirir.

KEN - Sekiz trigramdan biridir, iki kesikli yin çizgisi üzerindeki bir düz yang çizgisiyle temsil edilir. Evin çalışma ve öğrenme alanlarına hükmeder.

K'UN - Sekiz trigramdan biri olup üç kesikli yin çizgisiyle temsil edilir. Alıcı olmayı ve kendini adamayı simgeler. Evliliği yönlendirir.

LAO TZU - Lao Tzu İ.Ö. 600 yılı civarında yaşamıştır ve Taoizm'in kurucusudur. Adının anlamı 'Yaşlı Çocuk'tur. Bu ad kendisine kır saçlı doğduğuna inanıldığı için verilmiştir. Ana felsefesi şeyleri kendi doğal akışları içinde bırakmak gerektiğini söyler, çünkü her şey aslında kendiliğinden olur.

U - Sekiz trigramdan biridir. Kesikli bir yin çizgisi iki düz yang çizgisinin arasında uzanır. Güzellik, ateş ve ışık simgesidir. Ünü temsil eder.

LO SHU - - Bkz. Sihirli kare.

SİHİRLİ KARE - Sihirli kare bir dizi rakamdan oluşmuştur. Bu rakamlar sihirli karenin içinde yer alan ızgara biçiminde karelere yerleştirilmiş olup, yatay, dikey ve çapraz toplandıklarında aynı sayı bulunur. Sihirli kare Çin'de, Hsialı Wu bu kareyi bir kaplumbağa kabuğunun sırtında keşfettiğinden beri ünlüdür. Bu keşif I Ching, Çin astrolojisi, Ki, Kigaku, Çin nümerolojisi ve feng shui'nin temelini oluşturur. Feng shui'de kullanılan pa-kua, binlerce yıl önce keşfedilmiş bu sihirli karenin aynısını kullanarak sekiz trigramın yönünü belirler.

PA-KUA - Pa-kua Çin kültürünün son derece güçlü bir simgesidir, koruyucu bir simge olarak Çin evlerinin çoğunun kapısında asılıdır. Sekizgendir, ortasında genellikle bir ayna ya da yin-yang simgesi bulunur. Çevresinde l Ching'in sekiz trigramı yer alır.

Pa-kua pusulanın sekiz yönünü gösterir, trigramlar da beş elementle bağlantılıdır. Pa-kua kullanılarak bir kişi için evin en uygun olan ve en elverişsiz alanları belirlenir.

ÇÖZÜMLEMELER - Çözümlemeler sharların ya da beş elementin dengesizliğinin yarattığı kötü etkilen azaltmakta ya da yok etmekte kullanılan yöntemlerdir. Örneğin bir çit, zehirli oka engel olan bir çözümleme olabilir.

SHARLAR - Genellikle 'zehirli oklar' olarak da bilinirler, şanssızlık ve talihsizlik getiren negatif enerjilerdir. Düz hatlar boyunca yolculuk ederler ve pek çok biçimde yaratılabilirler. Örneğin T biçimli bir kavşakta yer alan bir eve doğru gelen düz yol bir shardır. Komşu evin iki duvarının sizin evin yönünü gösteren keskin bir köşe oluşturması da bir shardır.

SUN - Sekiz trigramdan kesikli bir yin çizgisinin üzerinde yer alan iki yang çizgisiyle temsil edilenidir. Karakter gücünü temsil eder. Zenginlik ve bolluğu yönetir.

TUİ - Sekiz trigramdan biridir. İki düz yang çizgisinin üzerinde yer alan kesikli bir yin çizgisiyle temsil edilir. Ruhsal olaylarla ilgilidir, çocukları yönetir.

KAPLUMBAĞA - Kaplumbağalar her zaman uzun yaşam ve mutluluk simgesi olagelmişlerdir. Antik Çinliler tanrıların kaplumbağa ve deniz kaplumbağalarının kabuklarının içinde yaşadıklarına inanırlardı. Hsialı Wu sulama kanallarında çalışırken Sarı Irmak'tan dev gibi bir kaplumbağa çıktığını görünce bunun bir uğur olduğuna inandı. Daha sonra kaplumbağanın kabuğunun üzerindeki üçe üç sihirli kareyi keşfetti bu da feng shui bilimi ve sanatının temelini oluşturdu.

TRİGRAMLAR - Sekiz adet trigram bir kesik ve kesiksiz çizginin üçlü gruplanmış biçimde olası tüm kombinasyonlarından oluşur. Düz çizgilere yang çizgileri denir ve eril enerjiyi temsil ederler. Kesikli çizgiler yin'dir ve dişi enerjiyi temsil ederler. I Ching'deki altıgenler üst üste yerleştirilmiş ikişer trigramdan oluşur. Trigramlar ta Hsialı Wu zamanına dayanırlar ve evrenin tüm bilgeliğini içerdiklerine inanılır. Güney Kore'nin ulusal bayrağında sekiz trigramın tümü de yer alır; bu trigramların hâlâ Wu'nun zamanındaki kadar önemli olduklarının bir göstergesidir.

BATININ DÖRT EVİ - Pa-kua'nın sekiz kenarının gösterdiği dört yönden türemiştir. Batının Dört Evi gibi doğunun da dört evi vardır. Batı evleri: Chien, K'un, Ken ve Tui'dir. Evinizin kapısı batıya bakıyorsa, bu bir Tui evinde yaşadığınız anlamına gelir ve ana elementi metaldir. Batının Dört Evi şöyle özetlenebilir:



HSİALI WU - İmparator Hsialı Wu (Fu His olarak da bilinir) Çin'in ilk yöneticisidir ve 4800 yıl önce yaşadığına inanılır. Bu zamanın ilk efsanevi imparatorudur. Kimse gerçekten yaşayıp yaşamadığını bilmiyor ancak kaplumbağa kabuğundaki sihirli kare de dahil pek çok keşif ona atfedilmiştir. Dolayısıyla feng shui'nin, I Ching'in, Çin astrolojisi ve nümerolojisinin ve bunlardan türeyen tüm sistemlerin babası gözüyle bakılır.

YİN VE YANG - Taoist felsefede zıtları temsil ederler. Örneğin siyah yin ve beyaz yang'dır. Kuzey yin, güney yang'dır. Gece yin, gündüz yang'dır. Bu sisteme göre her şey ya dişi ya da erildir. Yin dişi, yang erildir. Kavram bir dağın iki yüzünden türemiştir. Dağın yin yüzü gölgeli, kuzey yanı yang da güneşli güney yanıdır. Dünyaya bu ikili bakış feng shui'de önemli bir rol oynar.

Şimdilik bu kadar olsun aklıma geldikçe daha yazacağım. . .

hep derler ya feng şuii feng şuii diye peki nedir bu Feng Shui

Feng Shui, kökleri 3500-4000 yıl önceki Çinliler’e dayanan bir yaşam sanatıdır.

Çin İmparatorluğu’nda üst düzey kişiler Feng Shui yöntemlerini yüzyıllarca kullanmışlardır. O zamanlarda Çin’de Feng Shui mastırları bulunurdu. Feng Shui üstadı olan bu kişiler çok iyi korunurlar hatta bilgilerini başkalarıyla paylaşmaları halinde ölüm cezasına bile çarptırılırlardı.

Feng Shui; yaşadığımız iç ve dış mekanları huzur, mutluluk, refah ve sağlık getirecek, hayatımız üzerinde olumlu etkenleri artıracak, olumsuz etkenleri ise önleyecek şekilde düzenleme sanatıdır.

Feng Shui yöntemleri ile doğada var olan güçleri ve enerjiyi nasıl yönlendireceğimizi öğrenebiliriz. Bu yöntemler ile evren içerisinde dengeli ve huzurlu bir yaşama sahip olabiliriz. Yaşadığımız mekanlara ve işyerlerine uygulayabileceğimiz Feng Shui sayesinde şansımızın artmasını, pozitif enerjinin bizi çevrelemesini sağlayabiliriz.

Kozmik üçlü:

Feng Shui'nin sözlük anlamı doğayı etkileyen iki akıcı güç olan "rüzgar" ve "su" dur. Feng Shui'ye göre şans 3 grupta toplanır ve buna "Kozmik Üçlü" adı verilir.

  • Doğuştan Gelen Şans (Değişmez)
  • İnsanın Kendi Yarattığı Şans (Değişir)
  • Dünyevi Şans (Değişir)

İnsanlar bir şansla dünyaya gelirler. Buna "Kader" denir ve bu kaderi değiştirmek mümkün değildir. Değiştiremediğimiz kaderin dışındaki diğer şansların kontrolü bizim elimizdedir. İnsanlar çalışarak, iyi bir eğitimle ve akıllarını kullanarak kendi şanslarını yaratırlar ve bu şansın kontrolü mümkündür. Olumsuz yönlerini, Feng Shui uygulayarak olumlu hale getirebiliriz. Doğada varolan enerjileri aktive ederek dünyevi şansımızı arttırabiliriz.

Chi nedir?

Feng Shui’ye göre tüm evren bir titreşime sahiptir ve bir enerji gücü ile bağlıdır. Bu yaşamsal enerjiye “Chi” adı verilir. Chi atmosferde sessizce ve görünmeden sürekli dolaşır, çok güçlüdür. Çinliler bu gücü "Ejderha'nın kozmik nefesi" olarak tanımlarlar. Feng Shui bu enerjiyi bize en faydalı olacak şekilde kullanmayı gösterir.

Çinliler’in “Chi” adını verdikleri bu kozmik yaşam enerjisi sürekli olarak çevremizde hareket eder haldedir. Feng Shui’nin amacı yaşadığımız ortamları belirli bir “denge”, uyum ve doğru “Chi” akışını sağlayacak şekilde düzenlemektir.
“Chi” dört farklı yaşamsal enerji taşır. Bu enerjiler dört farklı yöne aittir.

Doğu yönünün “bilge enerjisi” “Sheng Chi”, batı yönünün “yıkıcı enerjisi” “Sha Chi”, güney yönünün “güçlendirici enerjisi” “Yang Chi” ve kuzey yönünün “besleyici enerjisi” “T’sang Chi” olarak adlandırılır.

Atmosferde yaşamsal enerji hatları bulunmaktadır. Bu enerjiler pozitif ya da negatiftir.

Sheng Chi: Pozitif enerjidir. Bulunduğunuz mekana bu enerjiyi çekerseniz çok büyük şans, bolluk ve mutluluk getirir.

Sha Chi: Negatiftir. Bu enerjinin yoğunlaştığı mekanlarda eşyalar kaybolur, hastalıklar olur.

Feng Shui'nin Amacı:

Feng Shui iyi bir hayata, başarıya, zenginliğe, iyi bir aileye ve aşk yaşamına sahip olmak için pozitif enerji Sheng Chi’yi harekete geçirip, negatif enerji olan Sha Chi’den uzak durmayı amaçlar.

Chi her yerdedir. Kapınızı açığınız anda evinizden içeri girer. Evinizin konumu bu anlamda önemlidir. Eğer güzel bir manzaraya bakıyorsa doğal olarak Chi evinize güzellik getirir. Ancak mezarlık gibi kötü bir manzaraya sahipse acı enerjiyi çeker.

Feng Shui aslında Tao’cu düşünceye dayanır. Tao’cu düşünceye göre yaşamın tümü birbiriyle bağlantılıdır. Geleneksel “Yin” ve “Yang” sembolleri bu bağlantıyı gösterir. Yin ve Yang yaşamı şekillendiren, dengeleyen iki kozmik güçtür. Yin negatif enerji ve karanlık alanları, Yang ise pozitif enerji ve aydınlığı sembolize eder. Tao’cu düşüncede her şey kendi zıddını da içinde barındırır. Zıtlık aslında karşıtlık değil tamamlayıcılıktır. Yin ve Yang sembollerinde de siyahın içinde beyaz, beyazın içinde siyah vardır. Bunlar aslında zıtlığı değil birbirini tamamlamayı temsil eder. Birinin var olabilmesi için diğerine ihtiyacı vardır. Böylece bir denge sağlanır. Yin ve Yang dengesi evrenin bütünlüğünü simgeler.

Feng Shui uygulanmadan önce mekanın Yin-Yang incelemesinin yapılması gerekmektedir. Mesela bir oda düzenlenecekse, odanın boyutu, konumu, objelerin yerleşimi, aydınlık ve loş bölgeleri nemlilik ve kuruluk, parlak ve sönük renklerin konumları, katı ve sıvı maddeler gibi faktörler belirleyicidir. Fazla Yin enerjiye sahip mekanlar bolluk getirmez. Fazla Yang enerjiye sahip mekanlar ise enerji fazlası nedeniyle çok olumlu olmayabilirler.

Feng Shui'nin Özellikleri:

Feng Shui ateş, toprak, metal, su ve ağaçtan oluşan beş elementin birbirleriyle ilişkileri üzerinden çevreyi düzenlemeyi gerektirir.

Çinliler evrende insanlar da dahil her şeyin bu beş elementten birine ait olduğuna inanırlar. Chi bu beş elementte ayrı şekillerde vardır. Feng Shui uygularken elementlerin birbirleriyle ilişkileri çok önemlidir.

Herhangi bir mekanda objelerin ve yönlerin ait olduğu elementler birbirlerine zarar vermemelidir. Elementler kendi aralarında iki tarz ilişki içindedirler.

Elementlerin yaratıcı döngüsü: Ateş toprağı yaratır, toprak metali içerir, metal suyu tutar, su ağacı besler, ağaç ateşi besler.

Elementlerin yıpratıcı döngüsü: Ateş metali eritir, metal ağacı keser, ağaç toprağı tüketir, toprak suyu emer, su ateşi söndürür.

Bir ortamdaki Chi’yi iyileştirmek, dengelemek, çevremize her baktığımızda hoşumuza giden şeylerle çevrili olmamız, bu sembollerin etkisini arttırır. Chi akışını düzenleyen sekiz araç şunlardır:

Işık: Her çeşit ışıklandırma malzemeleri ve aynalar.
Ses: Çanlar, ziller, su, müzik...
Renkler: Kuvvetli, parlak renkler.
Yaşam: Çiçekler, bitkiler, balıklar, evcil hayvanlar.
Hareket: Rüzgar çanları, havada salınan hareket eden objeler.
Durağanlık: Heykeller, kayalar, taşlar...
Mekanik aletler: Her türlü elektronik alet.
Düz hatlar: Bambudan yapılmış flütler, kılıçlar...

Bu şekilde Chi’yi bulunduğunuz mekana çekebilirsiniz. Odanıza ya da ofisinize yerleştirdiğiniz ışık, kişileri kesik kesik göstermeyecek şekilde aynalar, uygun renkler, güzel çiçekler, akvaryum gibi faktörlerle ortamınızı verimli, dengeli ve pozitif hale getirilebilirsiniz.

Evcil hayvan besleyerek de Chi enerjisini kendinize en iyi şekilde çekebilirsiniz.

Feng Shui ile Hayatınız Pozitif Olsun

Pozitif ve Negatif enerjiler insanların hayatını olumlu ve olumsuz yönde etkiler. Feng Shui doğru olarak uygulandığında bireyin kendisi ve ailesinde olumlu sonuçlar görmesi kaçınılmaz olur.

Feng Shui bize yaşadığımız mekandaki, işyerimizdeki yani çevremizdeki etkenleri olumlu yönde nasıl kullanacağımızı öğretir.

Feng shui'de 5 element;

Çinlilere göre dünyadaki her şey beş elementin bir parçasıdır: ateş, toprak, ahşap, su ya da metal. Bu elementler yaptığımız her şeyi etkiler. Ch'i enerjisinin kendisini gösterdiği beş farklı yol vardır.

Burçlarımızda beş element de bulunur. Her elementin miktarı bizim kişiliğimizi ve yaşamdaki başarımızı belirler. Burçlarımızdaki beş elementi dengeleyerek, üzerlerimizdeki etkisini açıklamak için son derece yetenekli bir astrolog gerektiğini unutmayalım.

Ahşap

Ahşap, yaratıcı ve yenilikçidir. Haritamızda bu elementten fazlaca varsa, bir biçimde mutlaka yaratıcıyızdır. Ahşap katlanabilir ve eğilebilir, söğüt gibi; ya da güçlü ve serttir, meşe gibi. Sosyaldir ve toplum bilinci gelişmiştir.

Ayrıca renklerden yeşili, mevsimlerden ilkbaharı ve yönlerden doğuyu temsil eder. Doğum ve çocukluk demektir. Pekin'deki Yasak Kent'in doğu bölümündeki binalar genç prense ev sahipliği yaptığı için yeşil kiremitlerle kaplıdır.

Ateş

Ateş, enerji ve heyecan verir, ama aynı zamanda tehlike işaretidir de. Çok fazla ateş olduğu zaman yıkıcı olabilir. Ateş ısıtır ve neşelendirir, ama yakar ve yok edebilir de. Ateş doğal liderin elementidir. Ateş kırmızı, yaz, güney demektir. Ateş ergenlikten önceki büyüme yıllarıdır.

Toprak

Toprak, denge verir, aynı zamanda mesken ve yasal işler anlamına gelir. Toprak sabırlı, adil, onurlu, yöntemlidir. Ancak zorlayıcı ve fazla isteyen de olabilir. Sarı renk, merkez ve ilk gençlik yıllarıdır.

Metal

Metal (sık sık altın da kullanılır), hasat, iş ve başarıdır. Burada sözü edilen başarı, genellikle maddi başarıdır. Olumsuz yanında sert ve yıkıcı olabilen kılıç ya da bıçak vardır. Rengi genellikle beyazdır ama altın sarısı da kullanılır. Sonbahar ve batı demektir. Olgunluk yıllarını temsil eder. Pekin'deki sarayda imparatoriçenin daireleri batı kanadındadır ve beyaza boyalıdır.

Su

Su, yolculuk, iletişim ve öğrenme demektir. Edebiyat, sanat ve basın yayınla ilişkilidir. Yumuşak (tatlı bir yağmur) ya da şiddetli (tayfun) olabilir. Su tüm canlıları besler, kayaların en sertini bile zamanla öğütür. Siyah, kuş ve kuzey demektir. Yaşlılık dönemidir.

ELEMENTLERİN DÖNGÜSÜ


Şekil 1D: Beş Elementin Üretim Döngüsü (Doğum Döngüsü olarak bilinir).

Beş elementten her birinin arasında üç döngüsel ilişki vardır. Bunlardan biri Üretim Döngüsü ya da doğum döngüsü olarak bilinir (Şekil 1D). "Üretim döngüsü çok eskidir ve İmparator Huang Ti (İ.Ö. 2266) tarafından yaratıldığı söylenir. Aynı imparator tarımı, tuğlayı, müzik aletlerini ve Çin felsefesinin çoğunu da yaratmıştır. Çinliler tarafından halkların babası olarak nitelenir."

En tepesinden başlarsak ve saat yönünde ilerlersek, ateşin toprak (kül) ürettiğini görürüz. Ateş zayıfladıkça, toprak güçlenir. Toprak da metal (mineraller) yaratır ve metal güçlendikçe, toprak zayıflar. Metal doğal olarak suya dönüşür.

Sonuç olarak metal zayıfladıkça su güçlenir. Aynı biçimde su ahşaba yürür (ağaçlar ve bitkiler). Burada da ahşap güçlenir ve su zayıflar. Son olarak ahşabı yakar, ateş yaratırız; ahşap zayıflamış ve ateş güçlenmiş olur. Bu Erken Gök ya da Fu Hsi'nin (ya da Wu Hsia) Düzenlemesi olarak da bilinir.

Ayrıca bir Yok Oluş Döngüsü vardır (Şekil l E); bu döngü hangi elementin ötekini ele geçirdiğini gösterir. Örneğin ateş metale baskındır çünkü sıcak metali eritir. Bu, olumsuz bir durumdur ve dengesizlik yaratır. Metal ahşabı yok eder. Ahşap toprağı yok eder ve toprak suyu ele geçirir. Son olarak da su ateşi söndürür. Bu ikinci Gök ya da King Wen Düzenlemesi olarak bilinir.

"King Wen İ.Ö. 1150'lerde yaşamış, ve I Ching sekizgenlerine ilk kez anlam vermiştir. Politik nedenlerle hapse atıldığı için yazdıklarına dikkat etmiş, düşmanlarının öfkesini üzerine çekmemek için özellikle karanlık ve anlaşılması zor bir biçemle yazmıştır."


Şekil 1E: Beş Elementin yok Oluş Döngüsü

Son olarak da bir indirgenme Döngüsü vardır (Şekil 1F). Bu döngü yok oluş döngüsünün yarattığı dengesizlikleri düzeltmede kullanılır. Yok oluş döngüsünden metalin ahşaba üstün geldiğini ya da onu yok ettiğini biliyoruz. İndirgenme döngüsünde metal ile ahşap arasına su konursa, potansiyel yıkıcı etkileri nötralize eder.

Aynı biçimde, ateş metale baskındır, demek ki indirgenme döngüsünde aralarında toprak olmalıdır, çünkü toprak ateşi bertaraf edeceği için baskın etkileri azaltır.


Şekil 1F: Beş Elementin İndirgenme Döngüsü

Doğum döngüsünü izlemek zorlukların barış içinde çözümlenmesine olanak verir. Yok oluş döngüsünü izlemekse tam tersi bir etki yapar ve her zaman sorun yaratır. İndirgenme döngüsü yok oluş döngüsünün etkilerini azaltır.

Sizin kişisel elementiniz doğum yılınızla belirlenir. İkinci en önemli elementiyse doğum zamanınız belirler. Bunu belirlemek için "Tablolar" bölümümüzdeki "Elementler ve İşaretler" ve "Saate Göre Elementler" tablolarına bakabilirsiniz.

Örneğin ben, öğleden sonra 16:50'de doğdum. Benim doğum saatime göre elementim su. 1946 yılında doğdum, bir ateş yılı. Su ve ateş birbirini yok eder, çünkü su ateşi söndürür. Ben bu kötü etkiye karşı ahşap kullanabilirim çünkü indirgenme döngüsünde ahşap, ateşle su arasındadır.

Kişinin doğum yılı ve doğum saatine göre elementi aynıysa sorunlar çıkabilir. Bu durum kişinin çıkarlarının aksine işleyen bir enerji fazlasına neden olabilir. Böyle bir durum varsa kişinin doğum ayı ve gününe göre çok daha derin bir araştırma yapmak gerekebilir.

Asyalıların çoğu çocuklarına ad koyarken beş elementten birini kullanarak onların yaşamına başka bir boyut katmak isterler. Örneğin çocuk ateş yılında doğmuşsa, aileler ahşap ile ilgili bir ad koyarlar çünkü ateşi yaratan ahşaptır.

Feng shui'ye göre evinizin içini size en fazla yarar sağlayacak biçimde düzenlemek istediğimiz için kişisel elementinizle çevreniz arasında uyum sağlamaya çalışırız. Örneğin ben bir ateş yılına doğdum, demek ki pek çok ahşaba, yeşil nesneye, örneğin bitkiye ihtiyacım var. Çünkü ahşap ateşi yaratır. Aynı biçimde siyahtan ve fazla sudan kaçınmam gerekir çünkü su ateşi yok eder.

Bir evde birden fazla kişi yaşadığı zaman bu durum karmaşıklaşır. Bu durumda ortak kullanılan mekânlarda evin reisinin elementini kullanmak gerekir; ancak yatak odaları ya da kişilerin kendi odalarında kendi elementlerine yer verilir.

Son olarak feng shui ile barışa, zenginliğe, mutluluğa ve tatmine ulaşmak istiyorsak çok miktarda Ch'i enerjisi olan, iyi bir yin yang dengesine sahip; kendi kişisel elementimizle uyumlu bir denge kurabilmiş bir mekân yaratmalıyız.

Başarı için FENG SHUI;

Herkes seçtiği kariyerde başarılı olmak ister. Para ve güç hakkındaki kitaplar iyi satar ve hepimize zengin ve etkili olmanın deneyimini anlatır. Hepimiz milyoner olmak istemiyoruz elbette, ama olduğumuzdan biraz daha başarılı olmak da isteriz.

Feng shui ile terslikleri kendi avantajımıza çevirir ve yaşamımızın her alanında biraz daha fazla başarı ve mutluluk yaratabiliriz. İyi feng shui herkesle birlikte 'yaşamayı ve çalışmayı kolaylaştırır. Bu da kariyerinizin gidişatım elverişli kılar.

Form Ekolü'nü kullanarak çevremizi değerlendirmeye başladık. İşimizde de evimizde de yeşil ejderha ve beyaz kaplanı aradık. Eviniz iyi Ch'i yaratacak bir çevrede değilse, mümkünse taşının. Yoksa uygun bir feng shui çözümlemesine başvurun. Çevrenizi derinlemesine inceledikten sonra, evinizin içini incelemeye başlayın.

İşe evinizdeki ana kapıların yönlerini kontrol ederek koyulun. Bunlar ön kapı, yatak odası kapısı, çalışma odası kapısıdır. Pa-kua simgesini evinizin planı üzerine koyarak bu önemli kapıların olumlu bir yöne bakıp bakmadıklarını kontrol edin. Bir kapının yerleşimini değiştirmenin bir fark yaratacağına inanmak zordur gerçekten de, ama bunun işe yaradığına ilişkin pek çok belgelenmiş olay vardır.

Örneğin Hong Kong'da bankaların çoğunun kapısı binanın cephesiyle açı yapar; bu, bankanın kapısının olumsuz bir yöne bakmasına engel olmak için bulunmuş bir çözümdür.

İkinci olarak yatak odanıza bakın. Kare ya da dikdörtgen olması gerekir. Değilse kimi feng shui çözümlemelerine başvurmanız gerekecek demektir.

Uyumadığınız zamanlarda yatak odanızın iyi aydınlatılmış olmasına özen gösterin. Gündüz vakti perdeleri kapatmayın. Odaya mümkün olduğu kadar çok ışık ve temiz hava girmesini sağlayın. Bu özellikle bu odada okuyor ya da çalışıyorsanız önemlidir, çünkü ışık olumlu enerjiyi çeker.

Yatak odanızın planı üzerine bir pa-kua yerleştirerek yatağınız için en uygun konumu belirleyin. Başarı istiyorsanız, zenginlik, ün ve kariyer yönlerini pa-kua gayelerine uygun olarak seçmeniz gerekmektedir. Doğal olarak bunlar çocuklarınız olmasını istiyorsanız seçmeniz gereken yönler değildir elbette. Yatağınızı gerektiği gibi yerleştirmeniz mümkün olmayabilir. O zaman en azından başınızın doğru yönü göstermesini sağlamaya çalışın. Bu, uyurken içinize doğru Ch'i enerjisinin dolmasını sağlayacaktır.

Yatağınızı yerleştirmemeniz gereken iki aşırı olumsuz yön vardır. Başınız kapıya doğru uyumayın. Yatağınız kapıyla aynı duvardaysa, arkanız duvara dönük uyumayın. Feng shui'ye göre en iyi konum, odaya giren çıkanı gördüğünüz konumdur.

Yatak odanızdaki en iyi yönleri feng shui çareleriyle de harekete geçirebilirsiniz. Bir pa-kua aynası, rüzgâr çanları ya da bir kristal mekândan en fazla yarar elde etmenizi sağlayabilir.

Komodininizin yönü de önemlidir. Bu işe gitmek için hazırlanırken baktığınız yöndür. Başarı getiren yönlerden birine baktığınıza emin olun. Pek çok komodinin üzerinde ayna vardır. Bu olumlu enerjiyi çoğaltır ve aynı zamanda sizin olumlu bir yöne bakan yansımanızı görmenizi de sağlar.

Son olarak evinizi düzenlerken tuvaletinizin K'an ya da kariyer bölümünde olmamasına özen gösterin. Bu kariyer potansiyelinizin tuvaletten akıp gideceği anlamına geldiği için, burası bir tuvalet için en uygunsuz yerdir.

İşe giderken kullandığınız yola bakın. Üne mi (güney), bolluğa mı (güneydoğu), kariyere mi (kuzey) doğru gidiyorsunuz? Hiçbiriyse belki bir bölümünde olsun yolunuzu değiştirir, doğru yöne doğru gidebilirsiniz.

Kendi işinizi yapıyorsanız, çalıştığınız yer üzerinde kontrolünüz var demektir. Pek çok kişi başkaları için çalışır ve işyerini seçme gibi bir şansları yoktur. Sizin için en iyi işyeri elbette ki elementinize ya da kariyer yönünüze bakan bir binadır.

Ancak kendi masanız üzerinde bir kontrolünüz olacaktır. Ofisinizi değerlendirin. Binanın uğursuz bir yönünde mi? (En iyi yer girişe en uzak olan çapraz çizginin köşesidir. Genellikle iş sahibinin ya da müdürün çalışma odası buradadır.) Biçimi düzgün mü? Ofisinizin kapısı doğru yöne açılıyor mu? ideali, kapınızın kariyer bölümünde olmasıdır. Değilse değişiklik yapabilir misiniz?

Masanız iyi bir konumda mı? Kariyerinizde ilerlemenizi sağlayacak en iyi mekân kariyer ya da ün alanıdır. Masanızı iyi bir yere yerleştirdikten sonra doğru yöne baktığınızdan emin olun. Bu iyi düşüneceğiniz ve doğru kararlar vereceğiniz anlamına gelir. Dikkate alınması gereken o kadar çok nokta vardır ki, iyi bir yön bulmak her zaman kolay değildir.

Arkanızda sağlam bir duvarın olmadığı bir konumda, örneğin pencere önünde oturmaktan kaçının. Arkanızdan bıçaklanmak istemediğiniz için kapıya arkanızı dönerek oturmayın. Masanızı açıkta duran kirişlerin altına da yerleştirmeyin. Bir arkadaşım masasının üzerindeki kiriş nedeniyle sürekli başağrısı çekiyordu. Ofisinin yerleşimini değiştirince başağrıları da geçti. En uygun yönü kullanamıyorsanız, ikinciyi deneyin.

İlerlemenizi tetiklemek için ofisinizin kariyer bölümüne metal bir nesne koyun. Metal bir rüzgâr gülü olabilir bu, altın ya da gümüş bir süs, metal ve camdan yapılma bir akvaryum ya da birkaç metal para.

Bir arkadaşıma bakır bir fil armağan vermişlerdi ve karısı da filden nefret ediyordu. Arkadaşım fili ofisine götürdü ve kariyer bölümüne koydu ve dört ay sonra terfi etti. O zamandan beri pek çok kez terfi etti; karısı artık file daha iyi bakmasını istiyor. Masanız konumunuzu ve statünüzü yansıtacak büyüklükte olmalıdır. Feng shui'de elli bir santim birim alınarak hesaplanan şanslı ve şanssız büyüklükler vardır. Birinci, dördüncü, beşinci ve sekizinci bölümler şanslıdır. Masanızın genişliği, derinliği ve yüksekliği hep şanslı ölçülerde olmalıdır.

Şanslı ölçüler: 0 ve 8.25 cm.; 18 ve 31.87 cm.; 51 ve 59.25 cm.; 70.125 ve 82.875 cm.; 96 ve 108.75 cm.; 121.125 ve 133.875 cm.; 144 ve 159 cm.; 171 ve 183 cm.; ve 197.25 ve 204 cm. arasıdır.

Demek ki 99 cm yüksekliğinde, 180 cm. uzunluğunda ve 108 cm. derinliğinde bir masa iyi ölçülere sahiptir. Hong Kong'da mobilyaların çoğu şanslı ölçülere göre yapılır.

Ofisinizdeki öbür mobilyaları da kontrol edin. Şanslı sayılara uyduklarından emin olun. Rafların ya da kitap kutularının shar yaratmamasına özen gösterin. Size dönük keskin bir kenarı ya da sivri bir köşesi olan her şeyin yerini değiştirin.

Evinizin feng shui'si işyerinizinkinden çok daha önemlidir. Ama her ikisini de iyileştirirseniz, işleriniz çok daha kolaylaşır.

İŞİNİZİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN BOLLUK ÖNERİLERİ

Çinli işadamları kurnazlığın, akıl ve batıl inançların ilginç bir karışımıdır. Potansiyel başarılarını artırmak için pek çok şey yaparlar ve genel anlamda bakarsak, işlerinde de son derece başarılıdırlar.

Rakipleri karşısında avantaj kazanmak için feng shui kullanırlar. Kendilerine yardımcı olduğu gün gibi ortada olan başka çarelere de başvururlar. Bunlar Batı'da batıl inanç muamelesi görebilir. Ancak ilginç olan bizlerin de artık Doğu'da binlerce yıldır kullanılan yöntemlere başvurmaya başlamamızdır.

Doğu'da kırmızı iple bir zincire bağlanmış, duvarlara asılı paralara sık sık rastlanır. Bu iyi şans ve bolluk çeken bir uğurdur. Paraların sürekli göz önünde olması çalışan kişi için görsel bir uyarıdır. Pek çok işadamı uğur getirsin diye yanlarında eski bir para taşırlar. Bazıları parayı giysilerine dikerler, böylece yanlarında her zaman eski bir para bulunur. En sevilen paralar Tang ve Sung Hanedanlığı'na (İ.S. 618-905 ve 960-1279) aittir. Bu paraların taklitleri dükkânlarda satılır.

Çin işyerlerinin duvarlarını güzel kaligrafi örnekleri süsler.

Genellikle çalışanları motive edecek ve işyerine para çekecek deyişlerdir bunlar.

Çin bolluk tanrılarının resimleri ve heykelleri de işyerlerinde stratejik mekânlara yerleştirilmiştir. Pek çok bolluk tanrısı vardır ama en sık Tsai Shen Yeh'e rastlanır. Gülümseyen Buda da sıkça bulunur, sahipleri şans getirmesi için hergün heykelin karnına dokunurlar.

Bu şeyler feng shui ile zaman zaman ilintili olsa da hiçbiri feng shui'nin parçası değildir; ancak hem işadamlarının motivasyonunu sürekli kılarlar hem de gözlerini yalnızca kâra değil, bolluk ve zenginliğe de dikmelerini sağlarlar.

Yaşama istediğini yönü vermek için 8 önemli yön

BAGUA - YÖN HARİTASI

Feng Shui uygulamasında zaman içinde değişik ekoller sözkonusu olmuştur. Bunlar içinde, Feng Shui Dünyası olarak bizim benimsediğimiz ve önerdiğimiz ekol, Pusula okulu öğretisidir. En klasik öğreti olan bu ekol, pusulanın gösterdiği yönlere göre mekanı 9 bölüme ayırmayı öngörür. Bu dokuz bölüm hayatımızın 8 önemli boyutunu ve enerjinin çıkış noktası olan merkez bölümünü içine alır. Hepimizin sağlık, aşk, zenginlik vb. gibi hayattan pekçok beklentisi vardır. Ve bu beklentiler Bagua haritası üzerinde yönlerle ifade edilir. Sonra bu yönlerin sevdiği elementlerle o bölgeler beslenir ve denge kurulur.

Reiki Nedir ? Nasıl yapılır ?

REİKİ NEDİR ?

Reiki

Reiki kelimesi Japonca'da Transandantal ruhun enerjisi yani kozmik yaşam enerjisi demektir.Yediden yetmişe herkesi maddi manevi sağlığa götüren bir ışık yoludur. Tanrısal sevgisiyle bütüne yönelik ve içinde varoluş ruhunu taşıyan her varlığa, ayırım gözetmeksizin, ancak tekamül sınırlarına uygun bir şekilde etki eden bir uygulamadır. Vücut-Ruh dengesini düzenleyip muhafaza eder ve aynı zamanda bioenerji kapasitesini çoğaltır. Böylece hem mevcut rahatsızlıklar giderilecek hem de oluşabilecek hastalıklardan korunma sağlanabilecektir.

REİKİ spiral şeklinde yedinci çakradan girip geçerek ellerden akar. Olayın özü aslında insanın, tekamülün de ilerlerken kendisini bu sevgiden dışlayarak, egosuyla hareket ederek (çakralarını kapatarak) yaşamını ilerletmeye çalışmasıdır. Bu sebeple Reiki'ye ihtiyaç duymayan, bu derin sevginin sıcaklığından haz almayan insan yoktur. Ayrıca, Reiki kanalı olarak açılan insanlarda bu enerjinin çakra sistemi tarafından nakledilmesi normal kapasitenin yüzlerce kat üzerinde olacağından, bu sıcak şifa enerjisinin yoğunluğu da benzersizdir.

Reiki manipulasyonlarla elde edilen geçici bir tedavi yöntemi değildir ve politik, felsefi veya dini görüşlerle bağlantılı olmayan dolu dolu saf sevgidir. Ellerimizde ve tüm vücudumuzda hissedeceğimiz bir yaşam akışıdır: Sessizliği hissedin, kendinizi iyileştirin, çevrenizi de...

Siz bir Reiki kanalısınız! Şifacı değil, aracısınız; ne kadar çok Reiki yaparsanız enerji o kadar fazla girecek ve kanalınız genişleyecektir.

Reiki ile sadece iyilik yapabilirsin.

Reiki bir kahramanlık yolu, bir araştırma gezisidir.

REİKİ NASIL ÖĞRENİLİR ?

Eğitim seminerlerine katılan kişiler Reiki Master'ı (öğretmeni) tarafından el verme (kullanma yeteneği = inisiasyon) transferi yapılarak kişilerin Reiki kanalları açılır. Kişilere, yöntemi kendilerine ve başkalarına nasıl uygulayabilecekleri öğretilerek uygulama tamamlanır. Kişi böylece kendini ve yakınlarını iyileştirebilir. El pozisyonları 3 -5 dakika her noktaya uygulanır.

  • Kendine kısa terapi (20-25 dakika),
  • Başkasına kısa terapi (25-30 dakika),
  • Başkasına tam terapi (45 -60 dakika) şeklinde uygulanır.

Reiki 4 aşamada seminerler şeklinde öğretilmektedir:

  • Aşama 1. El verme = kapı
  • Aşama 2. Semboller (uzaklık, kuvvetlendirici, mental sembol)
  • Aşama 3. Uzmanlık
  • Aşama 4. Öğretmenlik

REİKİ İLE SAĞLANABİLEN FAYDALAR

  • Derin bir rahatlama ve huzur.
  • Enerji blokajlarının (hastalık tohumlarının ve tıkanıkların) çözülmesi.
  • Vücudun zehir ve toksinlerden arıtılması.
  • Bireyin bio-enerji kapasitesinin artırılması ve enerji düzeyinin yükseltilmesi.
  • Kalıplaşmış düşünce sistemlerinin dönüştürülmesi ile bireyin ruhsal açıdan üst düzeylere tekamülü sağlanabilmektedir.
  • Reiki maddenin içinden akabildiği için herzaman heryerde maddi manevi herşeye verilebilir.
  • Vücut-Ruh-Benlik dengesi ile ilgili yararları vardır.

REİKİ'NİN TARİHÇESİ

19.yüzyılın sonlarına doğru, Japonya'da Kyoto şehri yakınlarında bir manastırda rahip olan Dr.Usui'ye, öğrencilerinin sorduğu bir soruda, Hz.İsa'nın ölüleri diriltmesi, görmeyen gözleri açmasının kerameti sorulmuş; şifa gücünün nerden geldiğine cevap veremeyince arayış başlamış. A.B.D, Hindistan, Tibet'de yapılan araştırmalarında sonuca ulaşamamış ve ülkesine dönmüş. Dr.Usui, cevabı kendi kalbinde bulma ümidiyle 21 günlük oruç ve meditasyon yapabileceği kutsal dağa çıkmış. Son gün güneş yükselirken beyaz bir ışığın iki kaşının ortasına aktığını görmüş ve kendinde geçmiş; bu durumda ne kadar kaldığını kendisi dahil bilen yok. Bilinen tek gerçek o günden sonra Dr.Usui'nin bu enerjiyi alabildiği ve diğer insanlara nakledebildiğidir.

O tarihten itibaren Reiki, sonsuz bir zincir içinde, hocadan öğrenciye verilerek gelişmektedir.

Reiki, bilinen tüm klasik ve alternatif tıp yöntemlerinde destekleyici olarak manevi sağlık ve vücut-ruh dengesini sağlayan ve mahafaza eden, meditatif bir çalışma da olabilir.

Reiki, kozmik bilincin bütünsel sevgisi olduğu için, hastalığın cinsi, sebebi veya derecesi ne olursa olsun, gitmesi gereken yere, gitmesi gereken miktarda akarak, sağlık durumunun yeniden kazanılmasını sağlayacaktır.

Reiki, burada da özgün yolunu izler, eğer bir acı duyulması gerekiyorsa, duyulacaktır. O acıyla, ancak, Reiki'nin destekleyici özelliğinden faydalanılarak ruh tekamülü hızla gelişeceğinden, dönüşüm çok daha kolay ve sağlıklı olur.

Ayrıca, bir hastalığın tedavisi esnasında, tedaviyi gerçekleştiren asıl gücün Reiki enerjisinin kendisi olmadığına dikkat etmek gerekir. Fiziksel vücut, Reiki uygulamaları sonucunda, diğer manevi unsurların özlerine dönmeleri ve yeniden dengelenmeleri sayesinde iyileşir. Bu manevi unsurlar da çok çeşitli olabilir; kollektif bilinç, karma ile ilgili ödevler, mantık-duygu dengesi gibi sayılamayacak çoklukta çeşitli faktörler vardır. Bu yüzden, tedavideki zaman faktörü de, manevi tekamül derecesine göre çok farklı olacaktır, bazı insanlar hemen iyileşirken, bazılarının daha uzun dilimine ihtiyaçları olabilir.

RUHSAL AÇIDAN REİKİ FELSEFESİ

Reiki bir sevgi enerjisidir ve akışını kalp aracılığıyla gerçekleştirir. Bu yüzden de gücü fetihler yapan, hedefleri saptayarak onlara ulaşmayı amaçlayan bir kontrol gücü değil,sevginin derin ama sakin gücüdür. Akışı da, Reiki uygulanan şahıs o anda ne miktarda şifa kaldırabilecekse o yoğunlukta olur. Yani diğer bir ifadeyle Reiki enerjisiyle hata yapmak mümkün değildir.

İnsanlar genellikle sadece mutlu ve saağlıklı olmak isterler ve hem kendileri hem de yakınları için maddi-manevi zenginlik dilerler. Ancak kimi zaman, bir hastalık veya biz ınsanlar tarafından olumsuz görülen bir durum şifa verici nitelikte de olabilir. Bu bir "karşılık" da olabilir; öğrenmeye, "bütünlenmeye" yönelik bir çalışma dönemi de. Kaderin önümüze çıkardığı manevi derslerdir bunlar; kozmik bilinçle bir örnek işleyen kendi üst benliğimizin saptadığı, güzel bahçelere götüren dikenli yollardır.

Reiki burada özgün yolu izler, eğer bir acı duyulması gerekiyorsa duyulacaktır. O acı, ancak Reiki�nin destekleyici özelliğinden faydalanılarak ruh tekamülü hızla gelişeceğinden, dönüşüm çok daha kolay ve sağlıklı olur.

Ayrıca, bir hastalığın tedavisi esnasında, tedaviyi gerçekleştiren asıl gücün Reiki enerjisinin kendisi olmadığına dikkat etmek gerekir. Fiziksel vücut, Reiki uygulamaları sonucunda, diğer manevi unsurların özlerine dönmeleri ve yeniden dengelenmeleri sayesinde iyileşir. Bu manevi unsurlar da çok çeşitli olabilir; kollektif bilinç, karma ile ilgili ödevler, mantık-duygu dengesı gibi, sayılamayacak çoklukta çeşitli faktörler vardır. Bu yüzden, tedavideki zaman faktörü de, manevi tekamül derecesine göre çok farklı olacaktır; bazı insanlar hemen ıyileşirken bazılarının daha uzun zaman dilimine ihtiyaçları olabilir.

Reiki, kozmik bilincin bütünsel sevgisi olduğu için, hastalığın cinsi, sebebi veya derecesi ne olursa olsun, gitmesi gereken yere, gitmesı gereken miktarda akarak, sağlık durumunun yeniden kazanılmasını sağlayacaktır.

GELENEKSEL REİKİ ÇİZGİSİ

  • Büyük Hoca Dr. MIKAO USUI
  • Büyük Hoca Chujiro Hayashi
  • Büyük Hoca Mrs.Hawayo Takata
  • Hoca Mary Alexandra McFadyen

Çakra Açma

İHTİYAÇLAR - 1. çakra: (omurganın dibinde kök çakra) -- Fiziksel olarak hayatta kalma - yiyecek bulma, barınma, korunma, vs. Bu bedensel bilincin seviyesidir. Bu çakranın uyarım sırasında omurganın dibinde garip hisler olabilir. Kaşınma, karıncalanma veya daha güçlü titreşimler veya kuyruk sokumunda çarpma ve çatlamalar. İlk çakra açıldığında, şakti muhteşem bir şekilde yukarıya fırlayabilir. Bu omurgalarda sarsılmalar ve şiddetli ağrılara neden olabilir. Çakralar delinmeye başlandığında bölgelerinde yoğun ısı hissedilebilir.

ARZULAR - 2. çakra: (göbek altında bulunur) Zevk arama ve acıdan kaçınma (içgüdüsel anlamda cinsellik bu seviyeden kaynaklanır). Bu duygular seviyesidir. 2. çakra uyarımı güçlü cinsel duygulara neden olabilir. Kıskançlık veya nefret gibi önemli negatif duygu patlamaları bu seviyede tetiklenebilir. Kurt, ayı, kaplan gibi vahşi kedi türleri gibi çeşitli hayvanlarla garip ödeşmeler oluşabilir. 2. çakra delindiğinde ani orgazm geçirdim. Bu da hoş bir sürprizdi. Ayrıca devasal bir kaplanın içgüdüleri ve davranışlarını üstüme aldığım geçici bir süreç yaşadım. Bu baş döndürücü ve ürkütücü bir deneyimdi.

GÜÇ- 3. çakra: (güneş sinirağında) Kişisel güç, erk - ahlak, karar, başkalarına karşı benlik. 3. çakranın açılışı bir bir duygusal sarsıntıya yol açabilir. Çok acı verici bilinçaltı malzeme ortaya çıkabilir. Kusma, ishal, mide krampları, mide bulantısı ve diğer sindirim sorunları bu açılışa eşlik edebilir. 3. çakranın açılışında telepati, durugörü, duru-işitme ve astral varlıkları fark etme ortaya çıkabilir. Yeni uyarılmış bir 3. çakra kişiyi aşırı duyarlı ve psişik h..as yapabilir.


BİRLİK - 4. çakra (kalp çakrası, göğüsün ortasında bulunur). İlişkiler, paylaşılan deneyimler, benliği aşmak. Bu şefkat seviyesidir. 4. çakra uyarıldığı zaman, göğüste ezici baskı hissedilir. Ben sanki göğsümde bir fil oturuyormuş gibi hissettim ve bu açılışla ilgili tipik solunum sorunları yaşadım. Kalpte ve göğüste titreşimler hissedilebilir. Kalp atışları düzensiz ve aşırı hızlı olduğu süreler yaşanabilir. Kalp krizini andıranlar dahil göğüste her türlü rahatsızlıklar yaşanabilir. Çelişkili olarak sevilenlerden mesafe hisleri 6. çakra açılışının erken evrelerini belirleyebilir. Psişik veya ruhsal şifa yapabilme gücü, psikokenetik güçler (cisimleri uzaktan hareket edebilme gücü) uyarılmış bir kalp çakradan meydana gelir. İstekleri yerine getirme ve yetiler geliştirme de bu çakra açıldığında artar.

İFADE - 5. çakra (boğaz merkezi, yeri boğaz altı) İlham, iletişimle kendini ifade etme. Bu yaratıcılık seviyesidir. Bu çakranın açılışı çoğu zaman uzun sürür. Boğazlanma ve boğazda sıkışma hissedilebilir. Sanki boğazda bir tümör varmış gibi içsel bir basınç hissedilebilir. 5. çakram açıldığında aylardır sıvıdan başka bir şey yutamadım. 15 kilo kaybettim. Açılmış bir 5. çakra ani seslenmelere neden olabilir. Bunlar garip sesler olabilir, şarkı söylenebilir (bazen bilinmeyen dillerde) veya sanki kendinden gelemeyen kelimeler söylenebilir. Duru-işitme de gelişebilir, içsel sesler veya başkaların düşünceleri duyulabilir. Boğazda (veya alında veya kafa tepesinde) bir delik hissi de olabilir, havanın bu delikten geçtiği hissedilebilir.

AYDINLANMA - 6 çakra (alnın ortasında üçüncü göz yeri) Soyut düşünce - entelektüel odaklanma. Bu bilgi seviyesidir. 6. çakra uyandığında özellikle gözlerin etrafında ve alında olmak üzere başta muazzam bir basınç hissedilir. Bunlar şiddetli baş ağrılara neden olabilir. Alın yamaçlarında çekilme ve titreşimler hissedilebilir. Gözler aniden şaşı konuma gelebilir veya başın içinde dönebilir. Gözler açık veya kapalıyken göz kamaştırıcı düş veya vizyonlar görülebilir, bazen devasal tek bir gözün dışa baktığı görülür. 6. çakra açıldığında ruhsal rehberler, ilahlar, koruyucu melek veya guru görülebilir. Bu açılışla astral seyahat ve beden dışı deneyimler ortaya çıkabilir.

YÜKSELİŞ - 7 çakra (taç çakra, başın tepesinde bulunur) Huşu -- ruhsal odaklama. Bu ilahilik bilincidir. Taç çakra açıldığında başın üstünde karıncalanma, titreşim veya dolaşan enerjiler hissi vardır. Bazıları için kafatası ağarabilir, benim ve başkalarının deneyimlerinde kafatasın tepe kemikleri derinin altında ayrışır ve hareket eder. 7. çakra uyandığında çoğu zaman olağandışı deneyüstü deneyim yaşanır. Başın üstüne inen bilinç-üstü bir ışık yaşanabilir. 7. çakra delindiğinde sıkça samadhi (derin vecd hali) yaşanır.

Yöntem

1. çakra, cesaret çakrası: (omurganın dibinde kök çakra):Bu çakrayı korkular tıkar.açmak için korkularınızı imajine edip onların dereyi tıkıyan bir taş yığını olduğunu düşünün.sonra korkularınızı kabullenin ve kabullendikçe taşların küçük parçalara ayrıldığını düşünün sonrasımda kabullendiğiniz korkularınızı derenin akışına bırakın ve zihninizden çıkarın

2. çakra, zevk çakrası: (göbek altındaki çakra):Bu çakrayı suçluluk duygusu tıkar.açmak için suçluluk duygusu duyduğunuz olaylar hatırlayın daha sonra onları kabullenin ve kabullendikçe taşların ufalanıp derenin akmaya devam ettiğini düşünün. sonra kendinizi bağışlayın ve suçluluk duygusunu aklınızdan atın

3. çakra, irade gücü çakrası: (güneş sinirağında):Bu çakrayı utanç tıkar.utanç içinde olduğunuz anılarınızı hatırlayın ve onları kabullenin kabullendikçe taşların ufalanıp derenin aktığını imajine edin.sonra utandığın anıları aklınızdan uzaklaştırın

4. çakra, sevgi çakrası: (göğüsün ortasındaki kalp çakrası):Bu çakrayı üzüntü, keder tıkar.üzüntü, keder yaşadığınız anıları imajine edin ve kabullenin kabullendikçe taşların parçalanıp derenin akmaya devam ettiğini düşünün.sonra üzüntüyü, kederi aklınızdan uzaklaştırın

5. çakra, gerçeklik çakrası: (boğaz merkezindeki çakra):Bu çakrayı kendinize söylediğiniz yalanlar tıkar.kendinize söylediğiniz yalanları hatırlayın ve bunları kabullenin kabullendikçe taşların ufalanıp derenin aktığını imajine edin.daha sonra kendinize söylediğiniz yalanları aklınızdan uzaklaştırın.

6. çakra, çakranın adını hatırlamıyorum: (alnın ortasında üçüncü göz yerindeki çakra): Bu çakrayı yanılgılar tıkar.Örneğin: beyazlar zencilerden üstündür.bu bir yanılgıdır çünkü zenciler ve beyazlar eşittirler.Bu yanılgıların yanlış olduğunu kabullenin kabullendikçe taşların parçalanıp derenin akmaya devam ettiğini düşünün.daha sonra hepsini aklınızdan çıkarın

7. çakra, düşünce çakrası: (başın tepesinde bulunan taç çakra):Bu çakrayı dünyevi bağlantılar tıkar.Dünyevi bağlantılar kişiyi bulunduğu dünyaya bağladığı şeylerdir.örneğin anne, kardeş, sevgili.bunları yavaş yavaş unutun aklınızdan uçup gitmesine izin verin onlar uzaklaştıkça taşların parçalanıp derenin akmaya devam ettiğini imajine edin.sonra aklınızdan atın.

4 Temmuz 2008 Cuma

Size bir Meditasyon önerisi

Bana kalırsa ilk aşamada yapılması gereken bu.Yani meditasyon.Çünkü size bundan sonra yardım edecek içinizdeki yol gösterici,kılavuz olucaktır.
Bu meditasyon yaklaşık 20 dk.sürüyor.Yalnız kalabileceğiniz ve kimsenin sizi rahatsız edemeyeceği bir yer bulun.Yere uzanın ve rahatlayın.Ağırlığınızı zeminin taşımasına izin verin.Derin derin nefes alın verin.Gözlerinizi kapayın.Sıcak bir yaz günü yeşillikler arasında olduğunuzu düşünün.Etrafınızı seyredin,rüzgarı ve havayı hissetmeye çalışın.Yeşilliklerin içinde köşede bir kapı görüceksiniz.Kapıdan diğer tarafa geçin.Bir patika görüceksiniz.Patikayı takip edip etmeyeceğinize karar verin.Patika yukarıya,dağa doğru çemberler çiziyor.Yolda yürürken etrafınızı dikkatlice inceleyin.Güneş tepenizde parlıyor bu yolculuk sırasında.Yolunuzdan ayrılmayın.Zirveye yaklaşırken havanın daha temiz ve açık olduğunu farkediceksiniz.Uzaklardan bir müzik sesi geliyor.Siz yukarı çıktıkça müziğin sesi artacaktır.Sonunda zirveye tırmanıyorsunuz.Bir kemerin altından geçip,ortasında bir çağlayan olan tapınağa geliyorsunuz.Dinlenmek için çağlayanın kenarında durun.Bu sırada size yaklaşan bir karaltı görüyorsunuz.Bu sizin kılavuzunuz.Onu selamlayın ve söyliyeceklerini dinleyin.Ona istediğiniz soruyu sorabilirsiniz.Bir süre onunla kalın.İmajın bedensel güç olmadan,serbestçe gelişmesine izin erin.Sonra artık gitme zamanınız geldiğini hatırlayın.Kılauzunuz size,istediğiniz zaman ona dönebileceğinizi temsil eden bir ayrılış hediyesi verecektir.Hediyenizle birlikte dağdan aşağı inin ve aynı yolu takip ederek geriye dönün.Gözlerinizi açın ve odaya geri dönün.

nasıl ? :)

Transandantal Meditasyon...

Modern Yaşamın Bunalımı
Kainatın yaratılışıyla başlayan gizemli oyunun kahramanı olan ve aynı gezegeni paylaştığı diğer canlılardan üstün sinir sistemiyle hemencecik ayrılan tuhaf bir varlık olan insan zaman yolculuğu sırasında hayal gücünün fethetme ve doyumluluk arzularıyla birleşmesi sonucu bilim ve tekniği keşfetmiş ve bunlara umutlar bağlamıştır.
Bilim ve teknik sayesinde insanlar etki alanlarını genişletmişler ve genişleteceklerdir. Ancak zaman içinde bir çelişki ortaya çıkmıştır. Sanayileşen ve gelişen toplumlar teknolojik genişleme gösteriyorlarsa da teknoloji şimdiye kadar insanın kişisel olgunlaşması ya da sosyal uyuma kavuşmasında başarılı olamamıştır. Maddi refahın artmasına rağmen sorunların kaynağı olan huzursuzluk ve gerginlik azalmamıştır.
Çözüm önerileri arasında teknolojinin yeniden değerlendirilmesi varken alternatif olarak modern bilimin teknolojisini insanın olgunlaşması yönünde uygulamaktır. Bu amacı sağlamak için huzursuzluk, uyuşturucu madde düşkünlüğü akıl hastalıkları, iş değerinde düşüklük, belirsiz amaçlar peşinde koşma ve heyecan için çılgınca bir arayış gibi acı veren sorunların kurbanı olan Amerika’da tıbbi ve psikolojik araştırmalara milyonlarca dolar harcanmıştır. Bununla beraber psikoloji ve ilaçlar geçici ve genellikle zararlı etkilerinden başka insanlarda artmakta olan gerginliği giderici kolay bir çare ortaya koyamamışlardır.
Beden üzerindeki aşırı yıpranmanın tıbbi terimi “Gerginliktir”. Kişi sürekli değişikliğe maruz kaldığı zaman bedenide değişen koşullara yanıt verebilmelidir. Koşullara ayak uydururken, yeteneklerini ortaya koyan kişi ve fizyolojik olarak bioşimik tepki gösterir. Bu ayak uydurma süreci vücudun ana kaynaklarını tüketir ve gücünü azaltır. Bedenin tükenen kaynaklarını yerine getirecek yeterli dinlenmeye sahip olmadan bu aşırı gerginlikle sürekli karşılaşmak sonunda kişinin yaşa.ının her evresinde kendini gösteren bir bozulma sürecine yol açar. Aynı zamanda kendilerinin açıklayamadıkları bir huzursuzluk, bezginlik, çöküntü yada genel bir doyumsuzluk ve amaçsızlıktan rahatsız olduklarını görürler.
Gerginliğin birikmesi zihinsel berraklığın ve duygusal içtenliğin azalmasına, dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açar. Aşırı gerginlik aynı zamanda karar verememek, etkili planlama, ve iş yapamamak durumlarına götürür.
Maddi konfor ve başarı bir dereceye kadar doyum sağlar; fakat insanı vücut ve zihin sağlığı yaşa.ının niteliğini saptar. Eğer gerginlik bir insanın günlük uğraşılarını huzursuzluk ve doyumsuzlukla gölgeliyorsa, gerginliğin fizyolojik olarak karşıtı dinlenmiş ve etkili bir biçimde vazife gören sinir düzenidir.
İşte yaşadığımız bilim ve teknik çağında, insanın en temel değeri olan bilincini ele almak, tanığı olduğumuz teknolojik gelişmelerin doğal bir sonucudur. Bilim dev ilerlemekte yeni bulgular eskilerini çok gerilerde bırakmaktadır. Buna rağmen nesnel sorunları olmayan kişilerin yaşamlarında da acıların ve sağlıksızlıkların yer aldığına, tıp biliminin tüm bilgilerinin ve çağdaş tıp teknolojisinin seferber edilmesine karşın hastalık artışının önlenemediğine tanık olmaktayız. Uzmanlar, sorunların ve acıların kökenini, ilgi alanlarını tek tek ele alarak aramakta ve insan yaşa.ının bütününü kapsayan çözümler getirememektedirler. Bu da tüm sağlıksızlıkların nedenini daha temel ve ortak bir alanda aramak gerektiğini akla getirmektedir: Bu alan insan bilincidir! Transandantal meditasyon (T.M) gibi deneysel bir yönteme dayanan bilinç teknolojisi insanın tüm beyinsel potansiyelini kullanarak güçsüzlükten kurtulmasını sağlamaktadır.
Bu özet, gerginlik birikimini azaltarak gerginliğe karşı bedenin dayanıklılığını arttırarak ve psiko-fizyolojik bir bütünlük durumu sağlayarak bu gelişmeyi kazandıran bir yöntem önermektedir.
TM aşırı gerginliğin yıkıntısını gidererek kişiye derin bir dinlenme durumu sağlar. Araştırmacılar bu tekniğin düzenli uygulanmasıyla öğrenme yeteneğinin algılama gücünün ve tepki zamanının geliştiğini belirtmektedirler. Bilim adamları TM’nin üretkenliği ve yapılan işten hoşnut olmayı arttırdığını ayrıca yüksek tansiyonu indirdiğini astım durumlarını düzelttiğini ve akıl hastalıklarının tedavisinde yararlı olduğunu söylemektedirler.
Fizik biliminin madde ve enerji üzerindeki artan buluşları, evrenin temelindeki doğa yasalarının anlaşılmasına öncülük etmektedir. Biliyoruz ki maddenin ve doğal olayların kökeni enerjidir; Biçim değiştirmekle beraber saf enerji hep aynı kalmaktadır.
Klasik fiziğin incelendiği “kapalı sistemler”de enerji değişmese de, bu sistemler zamanla “entropi”(düzensizlik) artışına uğrarlar. Entropi, hareketin(ya da ısının) azaltılmasıyla giderilebilir ve düzenlilik yeniden sağlanabilir. Bu olgu termodinamiğin bilinen üç yasasıyla anlatılmaktadır:
1.Yasa: Enerjinin devamlılığı.
2.Yasa: Kapalı sistemlerde zamanla artan entropi.
3.Yasa: Isı azaltıldığında hareketin durulmasıyla artan düzen.
3.yasaya dayanarak maddeyi mutlak sıfıra(-273 derece) yaklaştırmakla ortaya çıkan süper iletkenlik süper akışkanlık gibi maddenin elektron düzeyinde kazandığı niteliklerden günümüz teknolojisi yararlanmaktadır.
Modern fiziğin inceleme alanındaki “açık sistemler” sayesinde yaşam ve canlılık kavramlarına erişilmiştir. Bu sistemlerde düzensizlik artınca sistemlerin daha gelişmiş düzen durumlarına geçebilme nitelikleri saptanmıştır. Madde için geçerli olan temel enerji, canlı varlıklar ve insan bilinci içinde geçerlidir .enerji alabilen enerjiyi yaşama ve daha gelişmiş bir düzene çevirebilen canlı bir sistem olan insan bilincinin en önemli niteliği, kaynağının saf enerji oluşudur. İnsan bilincinde, kendi içindeki bir kaynaktan gün boyu sayısız düşünceler oluşmaktadır. Bu düşünceler enerji yüklüdür, çünkü harekete çevirebilirler. Bunlar ayrıca zeka yüklüdür, çünkü harekete yön verirler. Öyleyse düşüncelerin kaynağı, ancak saf enerji alanı, yaratıcı zeka alanı olabilir.
Yaşamda karşılaştığımız tüm güçlükler acı ve sağlıksızlıklar, düzensizlik ve doğaya uyumsuzluk belirtisi olup insan bilincinin açık sistem özelliğini tam olarak yerine getirememesinden ileri gelmektedir. Psikologların belirlediği gibi, beyin potansiyelimizin yalnızca %5-15’inin kullanılabilir olması ve bilinçli alanın bu oranda dar olması aynı nedene dayanmaktadır. Dr.Brian Josephson’un(nobel ödüllü) insan bilincinin yapısı fizik kuramlarıyla açıklayan çalışmalarında da değinildiği gibi, termodinamiğin üç yasasını bilince uyarladığımızda beynin potansiyelinin nasıl kullanılabilir duruma geçirilebileceğini ve bunun insan yaşamında ne denli önemli olduğunu görürüz:
1.Yasa: Temelde saf enerji (yaratıcı zeka).
2.Yasa: Beyin kısıtlı çalıştığında yarı kapalı bir sistemin ortaya çıkışı; düzen korunsa da yaşlanma, yıpranma, acı ve hastalıkların ortaya çıkışı.
3.Yasa: Beyin düşünme şeklinde beliren hareketini azaltarak kaynağındaki sonsuz enerji alanıyla doğrudan ilişki kurduğunda, yaşamın her yönüyle güçlenmesi ve gelişmesi, tüm doğa yasalarıyla uyum sağlaması.
3.yasadaki olanakları insan yaşa.ına kazandıran TM tekniği beynin kendi içine dönerek düşüncelerin giderek daha ince düzeylere doğru artmasını ve sonunda kaynağına erişmesini sağlamaktadır.
Ne bir din ya da felsefe ne de yaşam görüşü olmayan TM gerginliği azaltma ve bilinç uyanıklığını genişletmek için doğal bir tekniktir.
İlk kez Birleşik Amerika da Hintli bir öğretmen olan Maharishi Mahesh Yogi tarafından tanıtıldı “transandantal”deyimi “öteye geçiş” anlamındadır. Bu deyim TM uygulayıcılarının alışık oldukları uyanık yaşantı düzeylerinden öteye çok derin bir dinlenme durumuna geçerlerken uyanıklıklarının iki kat artmasından dolayı seçilmiştir. Bu bir dalış tekniğidir. Dalış zihne doğru açıverildiğinde otomatik olarak ve kendiliğinden gerçekleşmektedir. Teknik bir kaç saatte öğrenilebilir, sonra her sabah ve akşam sistemli biçimde 15-20 dakika uygulandığında bilinçli zihin daha fazla yaratıcılık ve enerji kazanmaktadır. Teknik evde uygulanırsa da bir kimsenin rahatsız edilmeksizin rahatça oturabileceği herhangi bir yerde de yapılabilir.
TM sırasında ne olur? İnsan dikkatini içine çeker gevşek ve rahatlık veren bir durumu izlemek için zihnini kullanır. Zihnin çok sakin fakat olağan üstü uyanıklıkta bir halini izler.”sakin uyanıklık.”, “uykuda değil fakat özellikle herhangi bir şeyle de ilgili değil”, ”iç uyanıklığa sahip fakat herhangi bir düşünceye sahip değil”biçimlerinde uygulayıcılar tarafından tanımlanmaktadır. Gündelik yaşantımız, bitmek tükenmek bilmeyen düşünceler, duygular, heyecanlar ve algılamalarla doludur. TM’nin en önemli özelliği olan doğallığı ve güç sarfı gerektirmemesi sayesinde bu sürekli izlenimlerden günde iki kez gayretsizce sıyrılma fırsatı sağlar. Bu özelliğin, fizikte kuantum kuramında geliştirilen bilgilerle irdeleyebiliriz: Kuantlar kuramında atomların temel durumu(vakum), atomun en az uyarımlı düzeninin en fazla düzensizliğinin en az olduğu durumdur. Bu kurama göre tüm atomlar bulundukları uyarım düzeyinden daha uyarımlı düzeyleri gitme eğilimlidirler. Çünkü daha az uyarımlı düzeylerde, düzen ve kararlılık artar. Beyin için de aynı eğilim söz konusudur: TM uygulaması sırasında da beyin, düşüncenin daha uyarımlı durumlarına doğal olarak akmakta ve bu süreçte çekiciliği ve mutluluğu denemektedir. Zihnin sakin düzeylerini izleyen uygulamacı nesnelerin yokluğunda kendi bilincinin sonsuz yapısının giderek artan bir biçimde farkına. Saf bilinç diye adlandırılan, iç uyanıklığa sahip olup uyanıklığın kendisinden başka bir şeyin farkında olmamak demektir. Bu alan bilincimizin en az uyarım düzeyidir ve sonsuz mutluluk niteliğine sahiptir
Saf uyanıklık yaşantısı aslında çekici bir yapıya sahip olmasına rağmen insanlar, genellikle TM’yi zevk ya da başlı başına bir bilgi olarak uygulamazlar, aynı zamanda yaşamlarının niteliğinde belirli incelemeler için uygularlar .
Saf uyanıklığın düzenli yaşantısı fizyolojik sağlık ve psikolojik mutluluk bakımlarından olumlu etkiler doğmaktadır. İnsanın kendi kapasitesinin tümüyle değerlendirmesini sağlamaktadır. Maharishi bu yararları şöyle açıklamaktadır: Saf uyanıklıkla meditasyon sırasında düşünceler olmaksızın bir iç uyanıklık yaşamakla, yaratıcı zeka ve kişisel bilincin altında yatan sonsuz zeka ve enerjinin ana kaynağı arasında bir özdeşlik vardır.
Eğer TM’nin insanın zeka ve enerji kaynaklarını ortaya çıkarmakta bu kadar etkili olması kanıtlanmış ve insanın gelişmesi yolunda bu basit yaklaşım kritik bir sorun olan gerginliğe kolay bir çözüm getirmesi ve insanın gelişme sürecine ayak uydurmaktaki bugünkü yetersizliği karşısında umut vericidir.
Transandantal Meditasyonun İşlemesi
TM, bir fikir ya da teori değildir, fakat oldukça özel ve eşsiz bir pratiktir. TM’ye başlamak bu konuda yeterli bir öğretmenden kişisel öğretim gerektirir. TM’nin nasıl işlediğini anlamak için bir benzetme yapmak yararlıdır. Maharishi, zihni bir okyanusa benzetir. Okyanusunda yüzeyinde dalgaların hareketi fakat derinliklerinde mutlak bir sakinlik vardır. Bilincin hareketleri-düşünceler, duygular, algılamalar okyanusun yüzeyindeki dalgalara benzer. Zihnin sakin derinlikleri de okyanusun sakin derinliklerine benzer. Bir okyanusun tüm yüzeysel dalgalarının altında nasıl sakin akıntılar bulunuyorsa, bilinçli-zihnin bütün hareketleri de zihnin sakin derinliklerine dayanır.
Maharishi zihnin hareketli ve sakin bölümleri arasındaki ilişkiyi anlatabilmek için okyanus benzetimine başka bir öğede katar. Mutlak sakinlikteki bir okyanusun tabanından hava kabarcıkları çıkabileceği gibi düşüncenin de zihnin en sakin derinliklerinden kaynak bulunduğunu ileri sürer. Okyanusun dibindeki büyük basınç dolayısıyla gözle görülmeyecek kadar ufak olan kabarcık yüzeye yaklaşırken büyüklük kazanır. Düşünce uyarısı da zihnin sakin bölgelerinden doğarken varlığını ancak açık ve seçik yaşantı haline gelince farkına varırız.
Psikanalistler düşüncenin zihinde ilk başlamasıyla son durumda bilinçli bir yaşantı olarak ortaya çıkması arasında olanları açıklamak için “Bilinç Ötesindeki Hazırlanma” deyimini kullanırlar. Bilim yazarı Dean Woolridge bu sürecin fizyolojisini şöylece tanımlayarak bir sonuca varmaktadır: “biz düşüncelerimizin...farkındayız fakat oraya nereden geldiklerini bilmiyoruz.”
Bilinçaltındaki bu gibi hareketlerin karışık mantıksal düşüncelere uzandığı görülmektedir. Aksi halde güç bir problemin hiç beklemediğimiz bir zamanda birdenbire çözümünü yada içyüzünü kavrayışımızı nasıl açıklayabiliriz?
Maharıshı.: “Bir düşünce bilincin en derin düzeyinden başlar ve yüzeyde bilinçli bir düşünce olarak belirinceye kadar zihnin bütün derinliklerini aşar. Böylece biz her düşüncenin bilincin tüm derinliğini harekete geçirdiğini fakat ancak bilinçli zihin düzeyine varınca bilinçli olarak fark edildiğini anlarız.
Düşünce gelişmesini daha önceki tüm aşamaları bilinemez bizim bilinç okyanusunun derin düzeylerinin sakin olduğunu söylememizdeki pratik amaç budur.”
A şekli TM tekniğinin temel olduğu zihnin, basit teorisini göstermektedir. Bir hava kabarcığı olarak gösterilen düşünce bir okyanus olarak gösterilen zihnin en derin noktasından(A)başlamaktadır. Bir süre sonra düşünce B düzeyinde zihin yüzeyine ulaşmış ve bir düşünce olarak yeterince kavranacak kadar gelişmiştir.
Biz B’ ye bilinçli zihin diyoruz, çünkü biz düşünceyi burada fark ederiz. Biz A’ düzeyine düşüncenin kaynağı diyoruz, çünkü düşünceler zihnin bu büyük derinliğinden kaynaklanırlar.
Genellikle düşünce sürecinin kendisi zihni hareketliliğin artması yönünde uyarırsa da TM düşünce sürecinden zihni aktiviteyi azaltmak için yararlanır. TM pratiğini uygulayan bir kimse zihnin yüzeyinde kalmak yerine düşüncenin daha az sakin ve belirli fakat giderek artan çekicilikte aşamalarını yaşamaya başalar. TM yapıldığı sırada zihinsel faaliyetin sakin düzeylerini yaşama süreci için zihin normal olarak tamamiyle kendisini dolduran gelişmiş düşüncelerden yavaşça sıyrılmalıdır.
TM tekniği dikkatin tek bir düşünce verilmek yoluyla kolayca içeri çevirmesini kapsar. Bu yolla zihin hareketli fakat yönsüzdür. Doğal olarak dikkat zihnin daha derin yüzeylerinden sağlanabilen giderek artan mutluluğu aramaya başlar sonunda uyanıklık bütünüyle sakinleşir, bir çaba harcamaksızın düşünce sürecini de aşar ve saf uyanıklılık durumunu kazanır .
Teorik olarak TM’ sürecine herhangi bir düşünce duygu heyecan ya da algıyı sürekli bir biçimde yaşayarak başlamak mümkün olabilir. Düşünce dikkatin içeri çevrilişini kolaylaştırmak
yönünden ideal ve etkili araçtır. Çünkü sübjektif yaşantının en içtenlikli ve kapsamlı yönüdür.
Fakat düşüncenin yapısı nedir? Hafıza ve dikkat üzerindeki çalışmalar bir kimsenin görme duygusu yoluyla edindiği bilgileri hatırlarken bile düşünce hareketlerinin çeşitli sesleri zihnen hatırlamak olduğunu ortaya koymuştur. Harvert üniversitesi psikologlarından George Sperling böyle” ses ötesi “provaların, bilincin nesneleri kavramak için uyanıklığa yön verdiği temel mekanizma olduğunu iddia etmektedir.
Ses olarak kabul edilen düşünce zihni gündelik düşünce sürecinden ayırmak ve dikkati giderek sakinleşen zihinsel hareketlere çevirmek için en etken bir araç görevini görür. TM de kullanılan ses düşüncelere mantralar denir. Mantra Sanskritçi de anlam düzeyinde etkileri bilinmeyen bir düşünce demektir. Gerçekten TM de kullanılan mantraların hiçbir belirgin anlamları yoktur. Bunlar düzeyinde etkili olurlar .Seslerin niteliğine benzerler. Mantralar TM öğrenimine başlayan her kişi için özellikle seçilirler Mantra bir kez öğrenildikten sonra gizli tutulur ve yalnız bir amaç için kullanılır: TM pratiği sırasında zihinsel hareket sürecini hafifletmekte...Her düşüncenin özellikle önem kazandığı zihnin sakin düzeylerini yaşamaya götürdüğünden dolayı doğru mantranın seçimi hayati bir önem taşır. Bir kimsenin rastlantı sonucu klasik eserlere baş vurarak yada sezgi yoluyla kendisi için bir mantra seçmesi uygun değildir.
Transandantal Meditasyon Ve Tm-Sidhi Program İle Yaşlanmanın Geriye Döndürülmesini Belirten Bilimsel Araştırmalar Grafiği
NOT: (+) ve (-) işaretleriyle belirtildiği gibi aşağıdaki bütün etkenler yaşlanma süreci ile bozulma göstermektedirler.
İşaretlerle belirtildiği gibi TM ve TM-SİDHİ progra.ının sonucu olarak her olguda yaşlanma sürecinin geriye döndüğü gözlenmiştir.
Yaşlanma ile olağan TM ile değişiklikler gelişmeler
Kan basıncı-diastolik (+) (-)
Kan basıncı-sistolik Kardiovaskıler etkinlik (+) (-)
Fizyoloji :
Beyin kan akımı (-) (+)
Vital kapasite (-) (+)
Maksimal solunum kapasitesi (-) (+)
Duyma eşiği (+) (+)
Duyma ayırımı (-) (-)
Yakın görme uzaklığı (+) (-)
Homeostatik toparlanma (-) (+)
EEG Alfa gücü (-)(+)
Serum kolesterol konsantrasyonu (+) (-)
Hemoglobin konsantrasyon (-) (+)
Biyoloji:
Strese karşı h..asiyet (+) (-)
Davranışta sertlik (+) (-)
Öğrenme yeteneği(birlikte öğrenme) (-) (+)
Bellek kısa süreli (-) (+)
Bellek uzun süreli (-) (+)
Psikoloji :
Belleğin organizasyonu (-) (+)
Yaratıcılık (-) (+)
Soyut düşünme (mantık yürütme) (-) (+)
Zeka (-) (+)
İki sese aynı anda dikkati verebilme (-) (+)
Tepki süresi (+) (-)
Zihin-Beden Koordinasyonu:
Sensori motorperformans (-) (+)
(Ayna ile yıldızı çizme testi)
Kardiovaskıler hastalıklar(kalp damar hast)(+) (-)
Hiper tansiyon(Kan basıncı artışı) (+) (-)
Astıb(şiddeti) (+) (-)
Sağlık:
İmmum sistem etkinliği (-) (+)
Rahat uyuyamama (kalkış/gece) (+) (-)
Uykusuzluk ve yetersiz uyku (+) (-)
Gündüz uykusu (+) (-)
Uykunun kalitesi (-) (+)
Depresyon (+) (-)

Yazar: Harold BLOOMFIELD-Michael Peter CAIN
Dennis T. JAFFE- Robert B. KORY